Sinema tarihinin en etkili yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Steven Spielberg’in Yahudi kökenleri, onun sanatını ve kişisel misyonunu derinden etkilemiştir. Kariyeri boyunca, Yahudi kimliği ve tarihi ile ilgili konulara sıkça yer vermiştir. En bilinen eserlerinden biri olan “Schindler’in Listesi”, Yahudi Soykırımı’nın (Holokost) tarihsel anlatısını şekillendirmede önemli bir rol oynamıştır. Bu film, Holokost’un dehşetini ve insanlık dışı muameleleri geniş bir izleyici kitlesine ulaştırmış ve bu tarihi olayın evrensel olarak anlaşılmasına ve kabul edilmesine katkıda bulunmuştur.
Geçtiğimiz günlerde Spielberg, Holokost’tan kurtulanlar ve diğer tanıklarla yapılan söyleşileri korumak amacıyla 1994 yılında kurduğu USC Shoah Vakfı’nda dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Ünlü yönetmen; yanlış bilgi, komplo teorileri ve cehaletin neden olduğu siyasi şiddetin durdurulmasının hayati önem taşıdığını ve geçmişten ders alınması gerektiğini vurgulayan Spielberg, “Geçmişi hatırlayamayanlar onu tekrarlamaya mahkumdur ve tarihin tekrarına mahkûm olabileceğimiz, vahşet ve zulüm karşısında bir kez daha Yahudi olma hakkımız için savaşmak zorunda kalabileceğimiz konusunda giderek daha fazla endişeleniyorum.” diye konuştu.
Antisemitizmin ve her türlü nefretin yükselişini durdurmanın uygar dünyada demokrasinin geleceği açısından kritik öneme sahip olduğuna işaret eden Spielberg, barışa ve karşılıklı saygıya olan ihtiyacı dile getirdi.
Spielberg’in yaptığı açıklama, şu an batı toplumlarının mevcut durumunu ve antisemitizm konusunda üzerinde durulan kaygan zemini işaret etmektedir. Günümüzde her ne kadar ayrımcılık, ırkçılık bir nefret suçu olarak görülse de halen batıda yaşan önemli toplumsal sorunlar arasında yer almaktadır.
Yahudilerin tarihi, uzmanlaşma, kamusal alanda çalışma ve yerleşim yerlerine yönelik çeşitli kısıtlamalarla doludur. Bu tür kısıtlamalar, Yahudilerin eğitim ve meslek seçimleri üzerinde de etkili olmuş, bazı durumlarda ayrımcılık ve sosyal sınıf farklılıklarına yol açmıştır. Bu süreç ikinci dünya savaşına kadar devam etmiş ve ikinci dünya savaşında zirve noktasına ulaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Yahudilere yönelik zulüm ve soykırım, tarihin en karanlık dönemlerinden birini oluşturmuştur. Bu trajik dönem, uluslararası toplumda insan haklarına ve azınlık haklarına dair farkındalığın artmasına ve birçok değişime öncülük etmiştir. Geçen sürç içerisinde yaşananların insanlık suçu olarak kabul edilmesi ve çeşitli yaptırımların getirilmesine rağmen batı toplumlarında bu düşünce halen yerini korumaktadır. Nitekim son yaşanan gelişmeler bu kaygan zeminin hareket ettiğini göstermektedir.
İsrail’deki saldırıdan yaklaşık bir ay sonra Fransa İçişleri Bakanlığı, ülkede 1.247 antisemitik olayın rapor edildiğini söyledi. Bu rakam 2022 yılının toplamının neredeyse üç katı. Danimarka’da antisemitik vakalar son dokuz ayın ortalamasına göre yaklaşık 24 kat artarken, Birleşik Krallık’ta da binden fazla antisemit olay yaşandı.
Bu durum toplumun en genç kesimlerini bile etkiliyor.
İngiltere’de Community Security Trust’a göre, Yahudi okullarında okuyan çocuklar sınıflarına giderken zorbalıkla karşılaşıyor. Artan endişeler nedeniyle Yahudi evlerinin kapılarındaki geleneksel sembol olan mezuzaları saklamak gibi yöntemler konuşuluyor. Bazı Yahudi cemaat üyeleri yaşam tarzlarını değiştirmeye başladı bile. Örneğin kimi öğrenciler artık üniforma giymiyor. Anaokulu sınıfları okul gezilerine katılmıyor. Toplum içinde İbranice konuşmak giderek azalıyor. Bazıları savaşın ortasında bile İsrail’e taşınmaları gerekip gerekmediğini tartışıyor.
Yahudi toplumundan İsrail’de kendilerini Almanya’dakinden daha güvende ve rahat hissettiklerini söylemleri dolaşıyor. Çünkü orada saklanmak zorunda değiller. Filistin yanlısı gösterilerde protestocuların sık sık “nehirden denize, Filistin özgür olacak” diye bağırdıkları duyuluyor. Bazıları bu ifadenin Filistinlilerin özgürlüğü için bir çağrı olduğunu ve Yahudi karşıtı değil İsrail karşıtı olduğunu söylüyor. Ancak Yahudi toplumlarındaki karşılığı oldukça farklı.
Bünyamin Netanyahu’nun kana susamışlığı, onunla birlikte tüm halkını felakete sürükleyebilir. Antisemitizmin yeniden hortlamasına sebep olabilir ve antisemitizm çok haklı hale gelebilir. Böyle bir durumda yıllar süren çabalarla inşa edilen toplumsal barış ve birlikte yaşama kültürü çökmenin eşiğine gelebilir.
Tüm bunları göz önüne aldığımızda Steven Spielberg’in karşıt duruşu ve empati çağrısının önemi, özellikle günümüzde, toplumların kutuplaşma ve aşırı görüşlerin yükselişiyle mücadele etmeleri gerektiği bir dönemde daha da önem kazanmakta. Bu tür açıklamalar, özellikle demokratik toplumların karşı karşıya olduğu zorluklar göz önünde bulundurulduğunda, toplumsal barış ve birlikte yaşama kültürünün korunması için hayati önem taşımaktadır.
Spielberg’in bu açıklamaları, toplumların antisemitizm ve diğer türden nefret olaylarına karşı daha bilinçli ve duyarlı olmalarının gerekliliğini şiddetle vurguluyor.
Kaynaklar
https://tr.euronews.com/2023/11/27/avrupada-yahudi-toplumu-icinde-antisemitizm-endisesi-yukseliyor