Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİLERİN HUKUKİ STATÜSÜ

Betül Çam

Göç, insanların daha iyi iktisadi, dini, sosyal ya da siyasi koşullara kavuşma arzusuyla ortaya çıkmış bir olgudur. Öyle ki insanlığın başlangıcından itibaren varlığını sürdürmektedir. Geçmişten bugüne baktığımızda tarihin akışını dahi değiştirmiş göç hareketleri görebiliriz. Günümüzde 21. yüzyılda ise değişen ve küreselleşen dünyayla birlikte gündelik hayatlarımızda göç kavramıyla daha sık karşılaşmaktayız. Bu, bazen daha iyiye kavuşmak arzusuyla ama çoğunlukla yaşamak için yapmak zorunda kalınan bir eylem olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Türkiye, tarihi boyunca komşu olduğu ülkelerden birçok kez dış göçe maruz kalmıştır. Bu göçler bazen devletin izni dahilinde, düzenli bir şekilde gerçekleşirken bazen ise yasa dışı yollarla, düzensiz şekilde gerçekleşmiştir. Günümüzde ise Türkiye, yakın zamanda Suriye’de yaşanan olaylar sebebiyle birçok göç dalgasıyla karşı karşıya kalmıştır. Suriye’de 15 Mart 2011’de başlayan iç savaş sonrasında ortaya çıkan insanlık krizi, milyonlarca insanı yerinden etmiştir. Hayati tehlikeyle karşı karşıya kalan Suriyeliler, ilk olarak 29 Nisan 2011 tarihinde Hatay’daki Cilvegözü sınır kapısından Türkiye’ye giriş yapmıştır. Sonrasında kitlesel halde yapılan göçlerde, Türkiye insani, vicdani ve başka diğer sebeplerle “açık kapı politikası” uygulamıştır. Yıllardır devam eden bu politika sonucunda Türkiye’deki mevcut Suriyeli sayısı bugün, 3 milyon 710 bine ulaşmıştır. 

Suriye’den göçün başladığı ilk zamanlarda Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin geçici olarak kalacakları, iç savaşın sonlanmasıyla birlikte ülkelerine dönecekleri düşünülüyordu. Bu nedenle Suriyelilerin ülkedeki konumu, hukuken bir karşılığı olmayan “misafir” sıfatıyla tanımlanıyordu. Fakat zaman geçtikçe Suriyelilerin  -çoğunlukla- mülteci oldukları söylendi ve hala söylenmeye devam etmekte. Oysaki bu, Suriyelilerin hukuki statüsü için yanlış bir tanımlamadır. Bu yanlışlık beraberinde birçok yanlış bilgiyi ve soru işaretini getirmektedir.

Suriyeliler için -özellikle medya organlarında- en çok mülteci tanımlaması kullanılır. Mülteci statüsü, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nden anladığımız üzere; ırkı, dini ya da siyasî düşünceleri sebebiyle ülkesinde zulüm görme tehlikesi altında bulunan ya da bundan endişe eden ve bu sebeple ülkesinden ayrılan ve dönmek istemeyen kişiler için tanımlanan hukuki statüdür. Ayrıca bir ülkede mülteci olarak bulunan birinin iltica başvurusu kabul edilmiş demektir ve mülteci olarak birçok hak ve özgürlüklere sahiptir. Her ne kadar Suriyeliler için kullanılması uygun gibi gözükse de, 1951 Cenevre Sözleşmesi, Türkiye tarafından yalnızca Avrupa ülkelerinden sığınacak kişileri kapsayacak şekilde kabul edilmiştir. Bu nedenle Suriyelilerin Türkiye’deki statüsüne mülteci demek hukuken yanlış olacaktır. 

Ülkemize iç savaş nedeniyle kitleler halinde sığınmak zorunda kalan Suriyelilerin yasal statüsü, 22 Ekim 2014’te Resmi Gazete’de yayımlanan Geçici Koruma Statüsü Yönetmeliği ile “geçici koruma” olarak tanımlanmıştır. Geçici koruma statüsü, 4 Nisan 2013’de yürürlüğe giren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na göre, insan hakkı ihlali ya da silahlı çatışma gibi nedenler sonucunda ülkesinden ayrılmak zorunda olan ve geri dönemeyen, bu nedenle acil ve geçici koruma bulabilmek amacıyla kitlesel olarak -ya da yine bu dönemde bireysel olarak- sınırı geçen yabancılara sağlanan “geçici koruma” olarak tanımlanmaktadır. Buna göre koruma sağlayan devletler, ülkelerine sığınan kişileri geri gönderemezler; sınırlarını açmak ve can güvenliği gibi temel insani hakları sağlamakla yükümlüdürler. Öte yandan geçici koruma, bu kimliği sahip olan kişilere bulundukları ülkede uzun süreli ikamet izni ve ülke vatandaşlığı için doğrudan başvuru hakkı tanımaz. Bu statü sadece temel insani haklar bakımından bir koruma sağlar. 

Mültecilik ve Geçici Koruma Statüsünü karşılaştırdığımızda aralarında büyük farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu farklılıklar, hem ülkesini mültecilere/sığınmacılara açan Türkiye için hem de başka bir ülkeye sığınmak zorunda olan Suriyeliler için göz ardı edilebilecek farklılıklar değildir.  Her ne kadar temel insani haklar bakımından benzer gözükse de özellikle sığınmacıların-mültecilerin ülkedeki geleceği bakımından bu ayrım önem arz etmektedir. Sosyal medyada, haber bültenlerinde ya da siyasetçiler tarafından  yanlış ifade edilen bu durum, halk arasında spekülasyona sebebiyet vererek nefret söylemi geliştirilmesine katkı sağlamaktadır. 3.7 milyon Suriyelinin Türkiye’de yaşadığını düşündüğümüzde, bu durum toplum huzuru ve geleceği açısından sıkıntılara yol açabilme potansiyeline sahiptir. Olumsuz bir duruma sebebiyet vermemek açısından bu konuya daha hassas yaklaşılmalı, yanlış bilgilendirmenin önüne geçilmelidir. 

 

 KAYNAKÇA

Topal, A. H. (2015). Geçici koruma yönetmeliği ve Türkiye’deki Suriyelilerin hukuki statüsü. İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2(1), 5-22.

Geçici Koruma Yönetmeliği.  22/10/2014. Resmi Gazete. (Soru: 29153). https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/10/20141022-15.htm

Adıgüzel, Y. (2020). Göç Sosyolojisi. (4). Ankara:Nobel Yayınevi