Tüm dünyayı kasıp kavuran Covid 19, halk arasında Corona, 7’den 70’e herkesi etkiledi. Hakkında aylardır onlarca şey yazılıp çiziliyor. Ne yememiz, nasıl giyinmemiz, bu süreçte nerelere nasıl şekilde gideceğimiz, liste liste madde madde her yoldan her kanaldan bize ulaştırılmaya çalışılıyor. Her ülke farklı farklı önlemler aldı. Filipinlerde sokağa çıkanlara vur emri verilirken, Hindistan sokaktaki vatandaşlarını dövüyor, Afrika ülkeleri bize gelmesin diye dua ederken, Avrupa ülkeleri tarihinde ilk defa kendi içlerinde bile sınırları kapatıyor. Ülkeler birbirlerine sırtını dönüyor, İtalya ve İspanya yardım çığlıkları atıyor. İran’da günden güne vakalar artıyor. Her şeyin ortaya çıktığı Wuhan kenti karantinayı kaldırıyor.
Çin’in Wuhan kentinde başlayan Covid 19 virüsü, Mart ayının sonunda yayınlanan rakamlara göre, dünya genelinde 41 bini aştı ve gün geçtikçe de hızla artışı devam ediyor. En çok can kaybı 12 bin 428 kişi ile İtalya, 8 bin 269 can kaybıyla İspanya, 3 bin 431 can kaybıyla ABD listede zirveyi oluşturuyorlar. Dünya tarihinin, bizim şahit olduğumuz en zor ve en garip döneminden geçiyoruz. Her ülkedeki ölüm rakamlarını liste liste tutuyoruz. Tüm dünyada aynı sorun ve tek bir çağrı var. #evdekal
Peki, tüm bunlara rağmen, tüm dünya evde kalmaya çalışırken, tüm dünya tek bir çağrı yayınlarken, hiç düşündük mü, ya evde kalamayanlar? Ya gidecek değil evi, bir yolu bile bulunmayanlar? Onlara ne oluyor bu süreçte? Bir çok haberi takip ediyoruz. Bir çoğundan da fazlasını biliyoruz. Kimler evlerinde, kimler işten sonra eve gidiyor. Kimler zorunlu çalışıyor, kimler ilk çağrıdan beri evlerinde. Herkes naklen yayın yaparken, hiç de zor değil bilmek. Ama ulaşamadığımız, akibetlerini bilmediğimiz, sınırda sıkışıp kalanlar, ülkelerine dönemeyenler mevcut şu süreçte. Mülteciler.
31 Mart itibari ile verilen rakamlara bakarsak, 203 enfekte olmuş ülke ile karşılaşıyoruz. Bu ülkelerin 79’u mültecilere ev sahipliği yapan ülkeler. Bir çok ülke, krizin ilk gününden itibaren, kendi bünyelerinde ulusal kriz ilan etmiş ve sağlık, güvenlik paketlerini kamuoyu ile paylaşmışlardır. Ancak dikkat çekici bir şekilde, bu ülkelerin çoğunda mülteciler yoğunlukta olsa da, çoğundan da fazlasının paketlerinde mülteciler yer almamıştır.
Tüm dünya kendi vatandaşlarına dahi sahip çıkamazken, yerinden edilmiş 70 milyon insan, 25 milyon mülteci, 3.5 milyon sığınmacı oradan oraya sürükleniyor. Günlük yaşamlarını bile idame ettirmeye zorlanırken, şu anda krizin boyutu büyüdükçe, daha da zor durumda kalacaklar. Dünyadaki durumlarına biraz göz gezdirelim.
Dünyada yoğun olarak mülteci karşıtlığı, Covid 19 yayıldıktan sonra da kendini gösterdi. Yoğun ve kalabalık yerlerde yaşamaya çalışan mülteciler için hiçbir önlem alınmazken, çoğu da kamplarda, bulundukları alanlarda karantina altında, beslenme ve sağlık desteği olmadan kaderlerine terk edildiler. Bunun en bariz örneğini Yunanistan’da görebilmekteyiz. Hastalıkların yaygın, yetersiz beslenmenin çok olduğu Yunanistan kamplarında covid 19 pozitif çıkan hastalar nedeniyle şartlar daha da ağırlaştırıldı ve tüm kamplar karantina altına alındı. Şu anda yeterli bilgimiz yok. Ölüme mi terk edecekler yoksa yardımlar oraya da ulaşacak mı bilmiyoruz. Normal zamanlarda dahi sağlık koşulları ve tedaviler yetersizken, bu süreç içerisinde kamplara destek göndereceklerini pek sanmıyorum, ileriki günlerde açıklanan rakamlarla gerçekleri göreceğiz.
Avrupa ülkelerinin mültecilere bakışını son yıllarda net bir şekilde görmüştük. Mültecilerin yoğun yaşadığı Almanya ve Fransa’da peş peşe sağlık paketleri açıklanırken, mültecilere yönelik hiç bir önlem paketinin olmaması ivedilikle göze batmaktadır. Aynı zamanda, bir ülke içerisinde herhangi bir sorun çıktığında, suçlanılan ilk mülteci/göçmen grupları olduğu gibi, bu pandemi içinde mülteci/göçmen gruplarının suçlandığını, politik bir malzemeye konu edilmeye çalışıldığını İtalya örneğinde gördük. İtalya’nın aşırı sağcı politikacısı olan Matteo Salvini, salgın sonrası Sicilya’daki Afrikalı düzensiz göçmenleri taşıyan gemiyi karaya yanaştırmadı ve günlerce açık denizde bekletti. Macaristan Başbakanı Victor Orban, virüsün ülkelerinde yayılmasının hiçbir sebep göstermeksizin tamamen mültecilerden geldiğini vurguladı. Ama bu açıklamaların belirli bir kaynağını günümüze kadar hala gösteremediler. Bunlara rağmen, Almanya’da aşırı sağcı Göçmen karşıtı Saksonya eyaletindeki Tabipler Birliği, daha önce gerekli lisansları olmadığı için çalıştırılmayan göçmen doktorları ilan vererek göreve çağırdı.
Amerika Birleşik Devletleri, ırkçı söylemlerine pandemi üzerinden devam etmekte ve kendi ülkesinde yaşayan kişilere dahi yeterli bir sağlık hizmeti sunamamaktadır. Zaten bir çerçevesi ve gücü olmayan sağlık sistemi, bu pandemi ile beraber yetersiz kalmış ve iyice çökmüştür. Vergi vermeyenin insan muamelesi görmediği bir yerde, eşit bir sağlık sistemi talep edilemez. Basit testlerin bile karşılanamadığı, yatak ve yoğun bakım sayılarının da yetersiz kaldığı gün geçtikçe meydana medya aracılığı ile çıkmıştır. Ekonomik sıkıntıları gidermek için vatandaşlarına belirli miktarlarda para verilmesi, enfekte olan bir kişinin hastane masrafının kaçta kaçını karşılayacağı merak konusu olmaktadır.
Suriye’de temizlik, hijyen, sağlık sorunları normal zamanda bile en üst seviyede yaşanırken, salgın sonrası durumun ne olacağı kestirilemez bir boyutta. Sağlık malzemeleri, hijyen kitleri, yetersiz. Çoğu çocuk yetersiz beslenmeden dolayı, immün sistemlerinde sıkıntı yaşıyorlar. Salgının hızlı yayıldığı bilgisi var ancak kaç vakanın olduğu bilinmiyor. Resmi rakamlara göre 2 ölümün olduğu Suriye’de otoriteler bu şartlar altında pandeminin hızla yayılacağını düşünüyorlar.
Aynı şekilde, bilinmeyen bir yer de Doğu Türkistan. Dünyanın normal dediği zamanlarda bile, karantina altında olan ülkeden hiçbir şekilde bilgi alamıyoruz. Çin hükümeti resmi rakamların 32 olduğunu yayınlasa da, şartlar göz önüne alındığında bu kadar hızlı yayılan bir virüsün, kitlesel gözaltı, toplama kamplarında bir çok malzemeye erişim kısıtlıyken sayının bu denli az olması gerçekliği yansıtmıyor.
Bunların yanısıra umutları yeşerten olaylar da olmaya devam ediyor. Türkiye’de en son Edirne-Kastaniéai sınırında Avrupa’ya geçmeyi bekleyen mülteciler, Türkiye’de salgın başladıktan sonra, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bulunan öğrenci yurtlarına tüm masraflarını devletin ödemesi suretiyle yerleştirildiler. Aynı zamanda, Türkiye’deki hukuki statülerine göre, ücretsiz bir şekilde sağlık sisteminden yararlanabileceklerini de görmekteyiz. Sağlık erişimi, Türkiye’de bulunan vatandaşlarından farksız değildir. Buradaki amaç aslında, hem ulus içindeki yerel halkı hem de ulusda yaşayan diğer milletlerin eşit sağlık hakkının korunmasının yanında -ki bu uluslararası her alanda da böyle olması gerekmektedir- insani de bir tutumdur.
Bu süreçte bir diğer dikkat çeken ülke ise, Portekiz. 18 Mart tarihinden itibaren ulusal acil durum ile beraber yayınlanan bildiride; mültecilik ve/veya sığınmacılık için başvuran herkesin başvuruları “sağlık hakkı engellenemez” diye kabul edilerek, Portekiz vatandaşları ile tüm göçmen, mülteci ve sığınmacıların aynı hakka sahip olması sağlandı. Bu durum mültecilerin hukuki durumları üzerinde de dünyada farklı bir araştırma ve tartışma alanı oluşturmuş oldu.
Burada anlatmaya çalıştığımız şey, onlara ekstra önlem vs de değil aslında, görmeye çalıştığımız ve daha insani olan, uluslar içerisinde eşit bir sağlık sisteminin olması gerektiğidir, ki şu an tüm dünyayı etkisi altına almış pandemi süresince bu daha da elzem olmaktadır. Ayrıca, uzun yollardan gelen, sağlık erişimi olmayan mülteciler, hem yetersiz beslenme hem aşı imkanlarının olmaması hem de gerekli temizlik kitlerine ulaşamamaları nedeni ile hastalıklara daha açık durumdadır. Ekonomik yetersizlikler nedeni ile de ulus içerisinde dolaşımda olan mülteciler, pandemiye yakalandıklarında daha çabuk etkilenecekler ve çalışmak zorunda oldukları için, ekonomik hayat içerisinde de çoğu insana bulaştıracaklardır.
Tüm insanlık adına, hem mültecilere hem savaş bölgelerine hem ekonomik yetersizlik yaşayan tüm ülkeler adına, eşit bir uluslararası sağlık erişilebilirliği olması gerekmektedir. Ancak kendi yurttaşlarına dahi sırtını dönen ülkeler içerisinde bunun olması çok da mümkün gözükmüyor. Ülkesi olmayan bir insanı, olmayan ülkesine gönderemeyeceğiniz gibi, evi olmayan birilerine de evde kal diyemezsiniz ama bir ev kurmak da bizlerin elinde.
Kaynaklar
avrupa.info.tr
unicef.org
unhcr.org
euronews.com
nrc.no
foreignpolicy.com
thediplomat.com
fotoğraf: DW breaking world news