Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Emine

İsmim Emine. Otuz iki yaşındayım. Suriye’de doğdum, orda evlendim ve otuz yaşıma kadar da orda yaşadım. Ülkemin güzel günlerine de kötü günlerine de şahitlik ettim. Kendi vatanımda sevdiğim insanla evlenip hayalini kurduğum aileye sahip oldum. Altı çocuğum oldu. İnanın bana, hiçkimse yaşadığım mutlulukları da çektiğim acıları da anlayamaz. Hayatım 2015 yılında eşimi kaybetmem ile birlikte alt-üst oldu. Onca şeye birlikte göğüs gerdiğim, sevdiğim insanı kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir şekilde kaybettim. Sonrasında da altı çocuğukla birlikte hayatın zorluklarına karşı tek başıma mücadele etmek zorunda kaldım.

Suriye’de bir köyde doğdum. Babam çiftçiydi ve birkaç hayvanımız vardı. Bir abim ve dört kız kardeşimle birlikte küçük bir evde yetiştik. On yedi yaşındayken teyzemin oğlu ile evlendim. Küçüklükten itibaren birlikte büyümüştük, o ailesinin en büyük oğluydu ve maddi durumları bize göre iyiydi. Onu seviyordum o da beni seviyordu. Evlendikten bir yıl sonra köyden taşındık ve eşim merkezi bir yerde berber dükkanı açtı. Her şey çok güzeldi. Çok uzun vadeli planlarımız ve hayallerimiz vardı. İlk çocuğuma hamileyken on sekiz yaşındaydım. Zaman hızla geçti, güzel günleri çok arkada bıraktık ve yaşayacağımız korkunç günlerin korkusuyla geceleri uyuyamaz olmuştuk. İlk başta bundan öncekiler gibi geçip gidecek kötü günlerden biri deyip sakin olmaya çalıştık. Fakat bir anda kendimizi bir savaşın içinde bulduk.

Bir gece şiddetli bir gürültü ile uyandık. Kapımızı yumruklayan adam telaşla eşimi alıp gitti. O gece sabaha kadar uyumadan kocamı bekledim. Ya dönemezse düşüncesi beni benden alıyor, ara sıra sokaktan gürültüler geliyordu. Sabah ezanına karşı perişan bir halde eşim eve geldi. Dükkanımızı ve beraberinde tüm sokağı ateşe vermişler. Geriye hiçbir şey kalmamış. Ne yapacağımızı bilemez haldeydik. Ve çocuklarımın ciddi sağlık sorunları vardı. En büyük oğlum ve iki kızım doğuştan işitme engelli olduğu için sürekli doktora gitmemiz gerekiyor ayrıca eğitimleri için de farklı masraflarımız oluyordu. Her şeyden öte artık can güvenligimiz dahi yoktu.

O sabah eşim eve geldikten sonra saatlerce düşündük. En sonunda köye dönmeye karar verdik. En azından çocuklarımız güvende olacaktı. Akşam her şeyimizi toplayıp üst komşumuzun kamyoneti ile köye vardık. Birkaç ay köyde yaşadık. Bu süreçte çocuklarımın tedavisi yarım kaldı. Her geçen gün işitme kaybı dereceleri ilerliyordu. Köyde altıncı çocuğuma hamile kaldım. Bir zaman sonra bulunduğumuz köyde de tedirgin edici olaylar yaşanmaya başladı. Yakın mesafede bir evin bahçesinde bomba patlamıştı. Annemi o zor günlerde kaybettim. İki kız kardeşim aileleriyle birlikte Türkiye’ye sığınmışlardı. Abimden ve bir kız kardeşimden ise haber alamıyorduk. Annemin kalbi bu zor günlere dayanamadı, kalp krizi geçirdi. Geceleri üzerimizden geçen mermilerin ışıkları ile uyuyorduk. Burası da artık güvenli değildi yakında giriş çıkışlar tamamen kapatılacaktı. Yine bir gecede çocukları da alıp köyü terk ettik. Bu kez sadece yol boyunca bizi idare edecek kadar yemek ve biriktirdiğimiz az bir parayla yola çıktık. Sonra bir köy daha… Bir köy daha… Devamlı kaçıyorduk. Hamile olduğum için hareket edemez olmuştum. Doğumum çok yakındı, sığındığımız son bölgede bizim gibi onlarca insan vardı. Burası diğer bölgelere nazaran daha güvenliydi, bir ihtiyaç hasıl olursa erkeklerden seçilen birkaç kişi kanalizasyon borularının içinden geçerek diğer güvenli bölgelere ulaşmaya çalışıyordu.

Bir gece doğum sancım tuttu, eşim çok endişelenmişti. Buradaki diğer kadınların da doğumunu yaptıran bir ebe sabaha kadar başımda bekledi fakat bebek bir türlü gelmiyordu. Ebe kadın eşimden bir şeyler istedi, eşimi en son ebeyle konuşurken gördüm. Bir daha eşimi görmedim. Sabah vakti doğumum gerçekleşti. Birkaç saat sonra ise eşimin ölüm haberini duydum. Ebenin istediği malzemeleri bulmak için kanalizasyon borularında ilerlerken atılan bir bomba ile birlikte şehit olmuştu. O ve beraberindeki sekiz kişinin öldüğü gün ben dünyaya bir bebek getirmiştim. Bu haberle birlikte sütüm kesildi, bebeğimi yeni doğum yapan kadınlardan biri emzirdi. Son patlama ile burdan da kaçmamız gerektiğine karar verdik ve grup grup bölgeyi terk etmeye başladık. Benim dahil olduğum grupla birlikte günlerce yol aldık en nihayetinde Türkiye sınırına ulaştık ve o gece çok uzun zaman sonra ilk kez ölümü düşünmeden uyuduk.

Beni anlayabilmenize imkan yok, biri henüz iki aylık olan üçü işitme engelli altı çocukla kilometrelerce yol yürümüştüm. Ne yapacağımı nereye gideceğimi bilmiyordum. İki hafta Türkiye’de bir sığınma kampında kaldık. Bizim gibi yüzlerce insanla birlikte çaresiz bekliyorduk. Doğru dürüst yemek yemeyeli çok zaman olmuştu. Kampta verilen yemeklerin tadı benim için bambaşkaydı, sürekli yardımlar geliyor yardım kolilerinden bazen elbiseler bazen de çocuklar için oyuncaklar çıkıyordu. Çaresizdik fakat güvendeydik. Uyuyan çocuklarımı izleyerek sabahlıyordum. Sadece düşünüyordum. Ne yapacağımı, bize ne olacağını, çocuklarıma nasıl sahip çıkacağımı…

Kampta yemek dağıtmakla görevli olan bir Türk’e telefonunu kullanmak istediğimi söyledim. Türkiye’ye sığınan iki kız kardeşimden biri ayda birkaç kez bir numarayla bizi arıyordu. O numarayı kaydetmiştim. Her öğle vakti, yemek dağıtılırken görevlilerden telefonlarını isteyip kardeşimi aradım. İlk iki gün ulaşamadım, telefon çalmasına rağmen kimse açmıyordu fakat üçüncü gün telefon açıldı ve ben hayatımın en büyük mutluluklarından birini yaşadım. Kız kardeşim de benim gibi çok sevinmişti. İki gün sonra eşi ile birlikte kampa gelip beni ve çocuklarımı aldılar. Şanlıurfa’dan Konya’ya gelmiştik.

Türkiye, benim yeryüzündeki cennetim olmuştu. Çocuklarımla birlikte kardeşimin evinde bir odada yaşamaya başladık. Burda da zamanımız kısıtlıydı.  Kardeşim de zorluklar çekiyordu bazı günler sadece çocuklara yemek verip biz aç bir şekilde yatağa giriyorduk. Olsun, bir yastık ve yorgana sahip olmak da büyük mutluluktu. Bir zaman sonra kardeşimin eşinin yardımıyla Türkiye’deki yetkili yerlere yardım etmeleri için başvuruda bulunduk. Bir gün bir yardım kuruluşu kardeşimin evinde bizi ziyaret edip durumumuzu kontrol etti. Sonra da ben ve çocuklarım için ayrı bir ev bulup bizi oraya yerleştirdiler.

İşte o zamanlar aklımdan geçen tek şey iyi insanların hep var olacağı düşüncesiydi. Yeniden hayata tutunmaya başlamıştım. İşitme engelli çocuklarımla ilgilenen insanlar oldu, hepsine minnettarım. Haklarını nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum. Bu yüzden her gün, her gece onlara dua ediyorum. Ülkem için de dua ediyorum. Kim bilir benim gibi sıkıntılar çeken ne kadar insan vardır tahmin bile edemiyorum.

Şimdi Konya’dayım. Bizimle ilgilenen yardım kuruluşları ve iyi insanlar var. Geçenlerde bir hayırsever çocuklarımın işitme cihazlarını aldı. Başka birisi çocuklarımı doktora götürüp getiriyor. Onlara güvenmekten ve inanmaktan başka çarem yok.

Evimin bir duvarına eşimin fotoğrafını astım. Biraz yıpranmış bir fotoğraf fakat onu düşünmek gücümü artırıyor. Tek başına altı çocuğa sahip çıkmaya çalışan dil bilmediği, yol bilmediği bir ülkede sıkıntılar çeken bir anneyim ben. İyi insanların varlığına inanıyorum. Ve iyi insanlar için elimden gelen tek şeyi yapıyorum. Onlara dua ediyorum. Çünkü benim ülkeme ve dünyaya daha çok iyilik gerekiyor.