Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Zehra

Merhaba, ismim Zehra. 36 yaşındayım. Uzun bir hayat hikayem var ve biliyorum ki bu zamana kadar yaşadığım her şeyi kabullenmek bir ömür sürecek yine biliyorum ki çocuklarım için katlanmam gereken bir hayat var önümde. Ben bir Suriyeliyim. 2016 yılında ülkemdeki savaş ve zulümden kaçıp Türkiye’ye sığındım. Suriye’de yaşadığım zor günler beni Türkiye’de de takip etti. Fakat şimdi biraz olsun mutluyum ve her şey için Allah’a şükrediyorum.

Eşim benimle evlendikten beş yıl sonra savaş devam ederken bir kadınla evlendi. Evlendiği kadının anne ve babası öldürülmüş kendisi ise tek başına kalmıştı. Niyeti ona sahip çıkmaktı. O zamanlar benim dört çocuğum vardı zaten sonrasında da çocuğum olmadı. Eşimin beni hiç sevmediğini söyleyemem fakat hiçbir zaman kalbinde eş olarak yer alamadığımın bilincindeydim. İkinci evliliği yaptıktan sonra ise aynı evin içinde yaşamıyor gibiydik, yine de çocuklarına vakit ayırıyor ve onları mutlu ediyordu. Bu evliliğin üzerinden dört ay geçmişti ki eşimi savaşta kaybettik. Uzun bir süre ondan haber alamadık, iki ay boyunca kumamla birlikte onu bekledik fakat en sonunda ölüm haberi ile karşılaştık.

Bu haber çaresiz iki kadının elini ayağını bağlamaya yetmişti. Kumamın kimsesi yoktu, benim ailem ise dört çocuğumla bana sahip çıkabilecek güce sahip değildi. Biz de iki kadın birbirimize destek olup Türkiye’ye sığınmaya karar verdik. Sonrasinda ise Türkiye yolculuğumuz başladı.

Türkiye’de bir kampta bir yıl boyunca hayata tutunduk. Türkiye’ye büyük bir minnet borcumuz var. Çocuklarımın karnı doydu ve savaştan uzakta güvendeydik. Kumamla olan ilişkimiz artık kardeşlik bağına dönüşmüştü. Çünkü aynı zorlukları yaşıyor ve aynı acılara gözyaşı döküyorduk. Çocuklarımın da ikinci annesi olmuştu, benim yetişemediğim şeylerde en büyük yardımcımdı. Gaziantep’te, kampta bir yılımız dolarken kumam genç bir Suriyeli ile tanıştı. Tanıştığı kişi inşaatlarda işci olarak çalışan ve küçük de olsa bir evi olan yakışıklı bir gençti. Tanışmalarının ardından genç henüz 21 yaşındaki kumama evlenme teklifinde bulundu. Bu kumam için zor bir karar değildi, gurbette de olsa kendi evinde eşiyle birlikte yaşayabilir bu kamptan kurtulabilirdi. En azından ben öyle düşünüyordum.

Teklifi aldıktan bir gün sonra kumam yanıma gelip ağlayarak konuşmaya başladı. Bana, beni ne kadar sevdiğini ve bizi arkasında bırakıp gidemeyeceğini söylüyordu. Onu, mantıklı olanın o adamla evlenmesi ve hayatını kurtarması olduğuna ikna etmeye çalıştım. Ama bir türlü kabul etmiyordu. En sonunda eğer evleneceği adam bizi de yanına almayı kabul ederse teklifini kabul edeceğini söyledi. İlk başta buna karşı çıktım sonraları kumamın da ısrarları neticesinde bu fikre içim ısınmaya başladı. Teklifi yapan genç de bizi kabul etti ve birlikte yaşamaya başladık. Çok geçmeden Gaziantep’ten Konya’ya taşındık. Tek istediğim bir odada çocuklarımla birlikte olmaktı. Onları rahatsız etmekten veya huzurlarını kaçırmaktan çok korkuyordum. Öyle ki çocukları akşam erkenden uyutuyor ses çıkarmamaları için elimden geleni yapıyordum. Bir ay boyunca sorunsuz bir yaşamımız oldu. Bir aydan sonra ise muhtemel olan sorunlar kendini göstermeye başladı.

Yemeklerimizi birlikte yerken ilk olarak yemeklerimiz ayrıldı. Biz yemek vaktinde odamızda yemeği bekliyor ve önümüze ne gelirse onu yiyorduk. Bu benim için gücenilecek bir şey değildi fakat bundan sonrası için korkmaya başlamıştım. Bazen içerden kumamla eşinin kavga ettiğini duyuyordum. Kavga mevzuu ise genelde bizdik. Kumam bizi yalnız birakmayacağini söylüyor eşi ise buna şiddetle karşı çıkıyor ve parasının yetmediğini soyluyordu. Haklıydı. Ona hiçbir zaman kızmadım bize bakmakla yükümlü degildi bu zamana kadar da her ihtiyacımızı karşılamış hatta çocuklarıma da abi olmuştu. Ta ki o güne kadar. Birlikte geçirdiğimiz beş ayın ardından bir gün odanın kapısında küçük bir mutfak tüpü ve iki poşet erzak buldum. Bu üstü örtülü olarak mutfağı kullanma anlamı taşıyordu. Buna da katlanmam gerekiyordu çünkü mecburdum. Böylece her hafta odama konan iki poşet erzağı çocuklarıma yemek yapmak için kullanıyordum. Sonra poşetler üç haftada bir gelmeye başladı. Bir müddet sonra kumamın gizli gizli verdiği yemeklerden başka bir şeye ulaşamaz olduk. Kumamın da yapabileceği bir şey yoktu çünkü bir kere bize yemek verirken yakalanmış ve ağır bir dayak yemişti. Bizim artık bu evden gitmemiz gerekiyordu. Bir akşam çocuklarımın ağlaması üzerine kumam ve eşimin olduğu odaya girip yiyecek bir şeyler alıp alamayacağımı sordum. Kumam hemen ayağa kalkıp mutfağa yönelmişti ki eşinin kolundan tutup çekmesi ile kalktığı yere oturuverdi. Adam bana dönüp ağza alınmayacak laflar edip evi terk etmemizi söyledi. Gözlerimden bir anda yaşlar boşaldı. Kendimi güçlükle evin dışına attım. Üstümde ince bir ferace ayağımda ise kampta verilen artık giyilemeyecek durumda olan bir ayakkabı vardı. Elimi ağzıma bastırıp apartmandan aşağı indim. Çığlık atmak, bağırmak ve hüngür hüngür ağlamak istiyordum. Duvarlara sürtünerek ve inleyerek uzun süre yürüdüm. Gözyaşım durmuyordu. İki üç sokak sonra bir köşede diz çöküp ağlamaya devam ettim. Vücudumu hararetli bir titreme almıştı. Kendime gelemiyordum. Sonrasını ise hatırlamıyorum. Gözlerimi bir hastanenin acil servisinde açtım. Uyandığımda ilk aklıma gelen çocuklarım olmuştu. Şimdi kim bilir ne yapıyorlardı, ben kaç saattir bu haldeydim, eve nasıl dönecektim.

Ben sokakta fenalaşınca bir kadın beni alıp hastaneye getirmiş bir saat uyuduktan sonra da kendime gelmişim. Uyanır uyanmaz hala yanımda olan kadınla hastanenin tercümanı sayesinde konuştuk. Bana karşı merhametli ve sevgi doluydu. Ben yatakta uyurken terleyen alnımı elleriyle siliyor açılan başörtümü düzeltiyordu. Ona çok güvenmiştim. Başımdan geçen her şeyi bir çırpıda anlatıverdim. O da dinledi ve en sonunda bana yardım edebileceğini söyledi. Birlikte hastaneden çıktık.  Beni evime bıraktı ve yarın benimle birini tanıştıracağinı söyleyip oradan ayrıldı. Diğer gün dediği saatte gelerek beni ve çocuklarımı alıp bir yardım derneğine götürdü. Dernekteki kişilere yaşadıklarımı ve maddi durumumuzun kötülüğünden bahsettim. O gün her ay bana elden verilmek üzere azımsanmayacak bir yardım bağlandı. Uzun zaman sonra ilk defa güzel bir şeyler yaşıyordum ve çok mutluydum.

O gün dernekten sonra eve geldik. Akşam olmasını sabırsızlıkla bekliyordum. Dernek bize yardım etse bile dört çocukla tek başına yaşamak zordu. Bir erkeğin himayesi benim için gerekliydi. Akşam bir konu konuşmamız gerektiğini söyleyip kumamın ve eşinin yanına girdim. Bir dernekten bağış alacağımı ve bu bağışın bu evde yaşamam koşuluyla verildiğini, eğer burda yaşamama izin verirlerse aldığım yardımın yarısını onlara kira olarak vereceğimi söyledim. Planım işe yaramıştı, para vereceğimi duyunca beni ve çocuklarımı kabul ettiler. Bu olaya en az benim kadar sevinen diğer kişi de kumamdı. Böylelikle birlikte yaşamaya devam ettik. Daha sakin ve daha huzurluyduk.

Bir hafta geçmeden bana yardım eden kadın yanıma geldi ve bir işte çalışıp çalışamayacağımı sordu. Hemen durumu kumama anlattım eğer çocuklara bakarsa çalışabileceğimi ve eve para getirebileceğimi söyledim. O da kabul etti, çocuklarımı kendi çocukları gibi seviyor, kol kanat veriyordu ilk günden beri. Şimdi bir kapı daha açılmıştı. Bir lokantaya bulaşıkçı olarak girdim. Elimden geleni yapıyordum sabah en erken ben gidiyor en geç ben çıkıyordum. Bu işi kaybetmemem gerekiyordu. Fakat benim için biçilen imtihanlar henüz son bulmamıştı. Çalışmaya başladıktan bir buçuk ay sonra iş kazası geçirdim. Yere konulan bir kızgın yağ tenceresi hemen yanı başımda devrilince ben de kayıp yağın içine düşmüştüm. Apar topar hastaneye götürüldüm vücudumda ciddi oranda birinci derece ve ikinci derece yanıklar oluşmuştu. İşin kötüsü bana bu halde bakabilecek kimse yoktu. Her şeyden ümidi kesmiştim. Çocuklarıma kumam bakabilirdi fakat ben nasıl iyileşecektim. Hastaneye yattığım günlerde ciddi sıkıntılar yaşadım. Hemşireler ile anlaşamıyor, acılara dayanamıyordum. Ağrı kesici istiyor Türkçe bilmediğimden kendimi ifade edemiyordum. Tuvalete gitmek, yemek yemek bir işkence olmuştu benim için. En çok içimi acıtan şey ise çocuklarımı göremiyor olmaktı.

Kazanın ikinci günü bana yardım eden kadın hastaneye geldi, ona, bana bakacak bir refakatçimin olmadığını söyledim. Yine yardımcı olacağını söyleyip yanımdan ayrıldı. O kadın için hala dua ediyorum.

Ertesi gün hastaneye iki üniversite öğrencisi geldi. Sabah biri, akşam biri yanımda kaldı. Diğer günlerde de başka kızlar, diğer günlerde bir başka… Sürekli yanımda birileri oluyordu. Anladığım kadarıyla ders saatlerine göre sırasıyla benimle ilgileniyorlardı. Bana çok iyi davranıyor, ihtiyaçlarımı karşılıyorlardı. Bu zaman diliminde ondan fazla kızla tanıştım, sonrasında da evime gelip gittiler. Böylelikle hastane günlerini de bir şekilde atlattım. Eve geldim, sürekli olarak yaralarımın temizlenmesi gerektiği için kumamdan yardım alıyor onun işlerini zorlaştiriyordum. Bu zor zamanlarda aldığım yardımın hepsini kumamın eşine verdim. Tek istediğim bu çatının altında kalmaktı. Her ne kadar bana zor günler yaşatsalar da bu halimle bana ve çocuklarıma sahip çıktılar. Üç ay kadar da bu yaralarla yaşadım. Şimdi vücudumda ciddi oranda izler var fakat çocuklarımın başında sapasağlam oturmam benim için yeterli.

Halen yardım alıyorum, hayırseverler bizi hiç yalnız bırakmadı. Elimden tutan kadını, hastanede başımda bekleyen öğrencileri ve evimize erzak getiren insanları unutmayacağım. Bundan sonra beni neler bekliyor bilmiyorum ama tüm gücümle ölene dek çocuklarıma sahip çıkmaya çalışacağım. Ve benim gibi acılar çekmiş yüzlerce kadından biri olarak öleceğim.

Son olarak ülkenize ve insanına minnettarım. Her şey için teşekkür ederim.