Savaşlardan, zulümlerden ve katliamlardan kaçan insanlar olarak mültecileri az veya çok biliyoruz peki ‘ekolojik mülteciler’i ne kadar tanıyoruz?
Ekolojik mültecilik, kuraklık, kıtlık, çölleşme, sel baskını, deprem, tsunami gibi ani veya uzun süreli çevresel felaketlerin yaşamlarını veya ekonomilerini tehlike altında bıraktığı ve bu sebeple yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalan insanları tanımlamak için kullanılıyor. İlk defa 1976 yılında Lester Brown’ın bir makalesinde telaffuz edilen ekolojik mülteci kavramının kesin bir tanımı halen yapılmış değil. Ekolojik mültecilik, ani veya uzun vadeli çevresel değişikler sonucunda yaşamları veya yaşam koşulları kötü bir şekilde etkilenen; bunun neticesinde daimî yerleşimlerini bir süreliğine veya sürekli olarak terk etmek zorunda kalan veya bırakılan; aynı ülke içerisinde veya başka bir ülkeye göç etmek tercihinde bulunan ya da zorunda kalan kişiler veya grupların göç hareketini tanımlayan bir kavramdır. Ayrıca, ekolojik mültecilik hakkında son dönemlerde yapılan çalışmalar incelendiğinde karşımıza ekolojik mültecilik kavramı yerine çevresel mülteci, iklim mültecisi/göçü, iklim değişikliği mültecisi, çevresel olarak yerinden edilmiş kişi, afet mültecisi ve eko-mülteci gibi kavramlar da çıkmaktadır.
Hayatımıza iklim krizi ile giren ‘iklim mültecileri’ kavramı; iklim kaynaklı afetler nedeniyle yer değiştirmek zorunda kalan insanları, bir diğer ifadeyle iklim değişikliğinin görünmeyen mağdurlarını ifade ediyor. İklim değişikliği kaynaklı göç diğer tüm göç türleri gibi çok nedenli bir olgudur. Bilim insanları, iklim mülteciliği ile küresel ısınmaya dayalı küresel iklim değişikliği arasında ciddi bağların olduğunu öne sürmektedir. Bu bağlamda; yağmur ormanlarının büyük zarar görebileceği, buzulların eriyerek deniz seviyesini yükselteceği, ozon tabakasında bozulmaların yaşanacağı, çölleşme ve kuraklaşmanın yaşanacağı ve büyük ölçekli sel felaketlerinin ve tufanların meydana geleceği gibi tahminler bulunmaktadır.
İklim değişikliklerine bağlı insan hareketlerinin tarihi oldukça eskidir. Uluslararası Göç Örgütünün 2018 yılı raporuna göre, 2008’den beri her yıl ortalama 25,3 milyon kişi felaketler nedeniyle yer değiştirmiştir. Bu, çatışma ve şiddet kaynaklı yer değiştirmelerin ortalamasından çok daha yüksektir ve tehlikelerin ayrım gözetmeyen, tahmin edilemez ve kontrol edilemez doğasını yansıtmaktadır. İklime dayalı göçler günümüzün bir gerçeği haline gelmiştir. Her ne kadar gerçekleşen göçlerin bir kısmı çevresel problemlerle ilişkilendirilmiyor ve nedenleri arasında siyasi ve ekonomik sebeplere vurgu yapılıyor olsa da gerçekleşen göçlerin altında yatan nedenlerden birisi de iklim problemleridir.
Göç ve iklim krizi çağımızın en önemli konuları arasında yer almaktadır. Bu açıdan iklim mültecileri iki önemli konunun kesişiminde yer almalarına karşın uluslararası gündemin büyük ölçüde dışında hatta neredeyse görünmez bir haldedirler. Öyle ki ‘iklim mülteciliği’ tartışmalı bir kavram olup henüz hukuki olarak tanımlanmış bir statü değildir çünkü uluslararası toplum göçün çevresel nedenlerle olduğunda ortaklaşıyor ama göçün sebebinin zorunlu mu gönüllü mü olduğu noktasında ortaklaşma yoktur. İklim mülteciliği tanımlamasındaki mülteci ibaresi, herhangi bir hukuki statüyü işaret etmemekte, bu terim herhangi bir uluslararası anlaşma, sözleşme veya belge aracılığıyla yasal olarak tanınmamaktadır. İklim değişikliği sonucu göç eden bireyler, uluslararası mülteci ve göç politikalarının çatlaklarından sızmakta ve iklim değişikliği sonucu göç edenler için mevcut mülteci tanımının genişletilmesi mi yoksa başka bir tanımlamanın bulunması mı gerektiği yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Buküreselısınma durumiklimmültecileri onların yaşadıkları sorunları ve bunlara karşılık çözüm olabilecek önerilerin yasal bir zemine oturtulmasının önünde engel olmaktadır. İnsanların iklim değişikliği nedeniyle göç etmek zorunda kalması, göç ettikleri yerlerdeki kıt kaynaklar üzerinde rekabeti şiddetlendirebiliyor. Azalan doğal kaynaklar üzerindeki çekişme, göç edenler ile yerel topluluklar arasında çatışmalara neden olabiliyor. Diğer bir ifadeyle, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri nedeniyle doğal kaynaklar, arazi hakları, gıda ve su için rekabetin artması; ‘ikim mültecileri’ ve onların gittiği yerdeki yerel toplumlar arasındaki ilişkileri kötüleştirebiliyor. En büyük riski az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin taşıdığını göz önünde bulundurulursa, yerel düzeyde danışma, bilgilendirme, kapasite geliştirme vb. çalışmaların güçlendirilmesi kuşkusuz öncelikli eylemlerden olmalıdır.
Bu eylemlerin önündeki engellerden biri ekonomik yetersizliklerdir. Ekonomik yetersizlik iklim değişikliği kaynaklı bir felakete karşı önlem almayı zorlaştırmaktadır. İklim değişikliğine bağlı yer değiştirmelerin ekonomik kapasite ile ilişkisi yalnızca birey düzeyinde değil; devletler düzeyinde de büyük önem taşımaktadır. Düşük refah düzeyine sahip ülkeler, iklim değişikliğine en az katkıda bulunurken, sonuçlarına karşı en savunmasız durumdadır. İklime bağlı göç etmek zorunda kalan kişiler neredeyse görünmez ve uluslararası korunmadan mahrum bir vaziyettedir.
Uzun yıllardan beri, iklimsel ve ekolojik bileşenler ve süreçlerde meydana gelen hızlı ve kümülatif tahribatın dünyanın doğal dengesine aykırı olduğu bilimsel verilerle ortaya konmuştur. Tahribatın kaynağı olarak ‘insan faaliyetleri nedeniyle’ diye başlayan açıklamalar da yapılsa da iklimsel ve ekolojik tahribatın ve bu tahribatla ortaya çıkan çevresel yıkımın birinci derece sebebi şu anın küresel dünya sistemi ve dayandığı ekonomi politikalarıdır. Ayrıca kapitalizm ile erken dönemde gelişmiş ve zenginleşmiş ülkeler ve gücüne güç aktan şirketleri halk için değil halka rağmen destekleyen devletlerdir. Bu yüzden tüm insanlıktan beklenen fedakarlıktan önce ilk yapılması gereken bu gruplardan iklim borçlarının tahsis edilmesidir. Yazılı olarak beyan edilen insan hakları ekolojik mülteciler için de devreye sokabilmeli ve yaşadıklarının bir çözümü bulunmalıdır.
Yaşadıkları olumsuz çevresel faktörlerden dolayı göç etmek zorunda kalan kişiler uluslararası korunmadan mahrum bir vaziyettedir fakat önümüzdeki yıllarda iklim değişikliğinin etkileri artacağı için gündemin en önemli meselelerinden biri olacağı kesindir. Bu durumda iklim mültecilerinin küresel iklim değişikliğinin etkilerinden korumak için neler yapılabileceği sorusu önem arz etmektedir. Bu noktada yerel çözümler, eylem planları ve iklim mültecilerine yönelik korumacı mantığından çok daha fazlasına ihtiyaç duyulduğu görülmektedir. Karşı karşıya olduğumuz iklim krizinin etkileri ve boyutları düşünüldüğünde, bireysel, bölgesel ya da geleneksel karşı çıkışlarımızın çok etkili olmayacağı açıktır. Bu noktada küresel dayanışma ve eylem planları geliştirmek ve belki de en önemlisi uluslararası bir statü tanımak önemlidir. Çünkü bu insanlar çevresel faktörler nedeniyle evini terk eden kişiler, ‘doğal zulüm’den kaçmaktadırlar. Bu özellikleri sebebiyle ‘sığınma arayan kişi’ konumundadırlar. Bu hususta küresel ekolojik sorunların önlenmesi ve azaltılması konusunda daha somut adımlar da atılabilecektir.
KAYNAKÇA
BAKIR KANLI, İ. (2021). Küresel Dünyanın Küresel Sorunu: İklim Mülteciliği, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/kuresel-dunyanin-kuresel-sorunu-iklim-multeciligi/2372775
BİTER, N. (2021). İklim Mültecileri. https://www.polenekoloji.org/iklim-multecileri/
ERYAMAN, İ. O. (2022). Politik Ekolojik Bir Mesele Olarak İklim Mültecileri, IJEASS, Sayı:5, SS.15-32 http://ijeass.gedik.edu.tr/tr/download/article-file/2676418
https://cdn.istanbul.edu.tr/file/JTA6CLJ8T5/8B89883EEB0544E6AE6FF65AF3A92830
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2952361
ILIK BİLEN, M. S. (2018). Antropojenik İklim Değişikliği Bağlamında Göç Tartışmaları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı: 75 SS. 237-268
KARABAĞ, G. (2021). iklim mülteciliği – DR. Neva Övünç Öztürk ile söyleşi:
İNAL, O. (2021). Yaşamak İçin Kaçanlar: Ekolojik Mülteciler, EKOİQ, https://www.ekoiq.com/yasamak-icin-kacanlar-ekolojik-multeciler/
MUTLU, A., İRDEM, İ., ÜRE, B. (2015). Ekolojik Mültecilik, Memleket Siyaset Yönetimi, Sayı:23, SS.79-118