Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

MÜLTECİ Mİ? SIĞINMACI MI? GEÇİCİ KORUMA ALTINDA MI?

Ülkemizde günümüz itibari ile 5.1 milyon göçmen bulunmasına rağmen göçmen, mülteci, sığınmacı gibi kavramlar tam olarak bilinmiyor ve bu kavramlar arasındaki farkların bilinmemesinden dolayı anlam karmaşası meydana geliyor. Hedefimiz, bu kavramlar arasındaki farklara dikkat çekilmesini sağlayarak vatanlarından çeşitli sebeplerle ayrılan kişilerin hayat şartlarını daha iyi seviyelere çıkartılmasına yardımcı olmak ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine katkıda bulunmaktır. Bu bağlamda yazının amacı, çeşitli ülkelerden Türkiye’ye göç etmiş ve böylelikle Türkiye’nin bir parçası haline gelmiş kişilerin hukuki statülerinin ne olduğunu irdelemek ve bu sayede onları daha iyi anlamayı sağlamaktır. Medyada yer alan haberlere dikkat ettiğimizde mültecilerin insan değilmiş gibi gösterildiğine şahit olmaktayız. Her insanın sahip oldukları temel hak ve özgürlüklere sahip olduklarını ve daha iyi bir yaşamı her insan gibi hak ettiklerini unutmamalıyız.

2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş neticesinde 7 milyona yakın kişi göç etmek zorunda kalmıştır. Bu insanlar başta Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelere daha stabil bir hayat kurmak için göç etmişlerdir. Türkiye, UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) verilerine göre Suriye’deki insani kriz nedeniyle 13 Haziran 2019 verilerine göre 3.614.108 kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Suriye’den göç etmek zorunda kalanların yüzde 64.1’i Türkiye’ye sığınmış durumdadır. Ülkemize gelen Suriyeliler mülteci statüsünde yer alırlar.

1951 Cenevre Sözleşmesinde belirtildiği gibi mülteci, “ırkı, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan, bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişidir” Bu kişiler sözleşmede belirtilen sebeplerle ülkelerini terk etmek zorunda kaldıkları zaman Birleşmiş Milletler korumasından yararlanmaya hak kazananırlar. Bu kişilerin sığınmacı, göçmen vb. kişilerden ayrıldığını belirtmek gerekir. Sığınmacı olarak nitelendirilen kişiler ilgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde bir ülkeye mülteci olarak kabul edilmek isteyen ve mültecilik statüsüne ilişkin yaptıkları başvurunun sonucunu bekleyen kişilerdir. Bu kişiler başvurularının reddedilmesi halinde ülkeyi terk etmek zorundadırlar.
Suriye’deki iç savaş, Afganistan’daki siyasi boşluk veya İran’daki baskıcı rejimden kaçanlar için göçmen tanımı kullanıldığına şahit olmaktayız. Bu tanım doğru değildir. Göçmenin uluslararası kabul görmüş bir anlamı olmasa da genel olarak, kişisel rahatlık amacıyla ve dışarıdan herhangi bir zorlama unsuru olmaksızın ilgili kişinin hür iradesiyle göç etmeye karar verdiği durumları kapsadığı kabul edilmektedir. Yani ülkemize Suriye’den, Afganistan’dan veya İran’dan gelen kişiler için göçmen değil, mülteci tanımını
kullanmak gerekir. Şartlı mülteciliğin, mültecilikten ayrılma farkı, kişinin üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar Türkiye’de ikamet etmesine izin verilmesidir.

6458 sayılı YUKK (Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu) 91. maddeye göre (2017, s.30), kişilerin bulunduğu kaynak ülkelerinden zorla çıkmasına sebep olunmuş, ayrıldığı ülkesine geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen ve/veya transit ülkedeki sınırları geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir. Bu kişiler ülkede geçici olarak ikamet ederler. Suriye’den ayrılıp Avrupa ülkelerine geçiş yapan kişiler bu kişilere örnek gösterilebilir.
Suriye’de IŞID, PKK gibi oluşumların elinde tuttuğu bölgelerdeki insanları silah zoruyla bulundukları yerden çıkarmaları gibi durumlar içinse ayrı bir terim kullanılmaktadır. Bu kişilere ‘Yerinden Edilmiş Kişi’ denilmektedir. Silahlı çatışma, şiddet, insan hakları ihlalleri, doğal ya da insan yapımı felaketler sonucu uluslararası bir sınır geçmeksizin evlerini ve ikamet ettikleri bölgeyi terk ederek daha güvenli bir bölgeye göç etmek zorunda kalan kişilerdir (Adıgüzel, 2016, s. 20).

Türkiye’deki hukuki tanımlama gereği dünyanın her tarafından gelen kişiler mülteci olarak tanımlan(a)maz. İlk imzalandığında “1951 yılı ve öncesi Avrupa’da meydana gelen olaylar nedeniyle mültecileri korumaya yönelik” ifadelerinin yer aldığı BM Mülteciler Sözleşmesi, 1967 Protokolü ile yeniden düzenlendi. Bu düzenlemeyle zaman sınırlaması ve coğrafi şart kaldırıldı. Ancak daha önce coğrafi sınırlama beyanı ile anlaşmaya taraf olan ülkelere bu koşulu sürdürme hakkı tanındı.

Türkiye, yaşanan gelişmelere bağlı olarak ülkeye gelen kişiler için yasal düzenlemeler yapma ihtiyacı duymuştur. Türkiye, “1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne taraftır. Türkiye, uluslararası standartlara uygun etkin bir ulusal sığınma sistemi inşa edebilmek için yasal birtakım reformlar yapmıştır. 2013 Nisan ayında, Türkiye’nin ilk sığınma kanunu olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunmuş ve 11 Nisan 2014’te yürürlüğe girmiştir. Kanun, Türkiye’nin ulusal sığınma sisteminin temel dayanaklarını ortaya koyup; politika oluşturma ve Türkiye’deki tüm yabancılara ilişkin işlemlerden sorumlu olan başlıca kurum olarak Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nü kurmuştur. Türkiye aynı zamanda, Türkiye’de geçici koruma sağlanan kişilerin hakları, yükümlülükleri ve bu kişilere ilişkin prosedürleri ortaya koyan Geçici Koruma Yönetmeliği’ni 22 Ekim 2014 tarihinde kabul etmiştir.” 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne göre, “1 Ocak 1951’den önce Avrupa’da meydana gelen olayları veya, 1 Ocak 1951’den önce Avrupa’da veya başka bir yerde meydana gelen olayları….. ülkesi dışında” (Md/1-B-1)
maddesine göre, Avrupa, Doğu Avrupa ve Sovyet Rusya’dan gelen kişiler sadece mülteci olarak tanımlanır ve coğrafi kısıtlama bir madde ile kesin koruma altına alınmaktadır. Türkiye, 1967 Protokolü’ne “coğrafi sınırlama” şerhinin devamı ile taraf olan tek Avrupa Konseyi ülkesi. Yani, Türkiye yalnızca Avrupa ülkelerinden gelen sığınmacıları mülteci olarak kabul ederken, diğer ülkelerden gelenlere mülteci statüsü tanımıyor.

Bu kavramlardan bahsetmişken bir iki terimi vermek uygun olur. Hedef Ülke Uluslararası göç hareketlerinde, bireylerin ve/veya toplumların varmak istedikleri ülkedir. Geçiş (Transit) Ülkesi Uluslararası göç hareketlerinde, hedef ülkeye giderken ve/veya kaynak ülkeye dönerken, bireylerin/toplumların içinden geçtiği ve/veya bir süre boyunca ikamet ettiği ülkedir (Çiçekli, 2009, s.19). Gönüllü Geri Dönüş YUKK 87. maddeye göre (2017, s.29), uluslararası koruma statüsü sahibi kişilerden, gönüllü olarak geri dönmek isteyenlere, ayni ve nakdi destek sağlanabilir. İç İşleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, gönüllü geri dönüşleri, uluslararası kuruluşlar, sivil toplum ve/veya kamu kurum ve kuruluşlarıyla iş birliği içerisinde yapmaktadır. Düzensiz göçmen terimi ise, geldiği ülkede kalmak için yasal hakkı bulunmayan kişiler için kullanılır.

Peki dünyadaki mülteciler?

Her yıl yaklaşık 400.000 sığınmacı Orta Amerika ülkelerine Meksika’nın Güney sınırından giriş yapıyor. Bu kişiler El Salvador, Guatemala and Honduras’taki suç örgütlerinden kaçan mülteciler, 2015 yılında Meksika 166.000, ABD ise 75.000 mülteciyi sınır dışı etti. Ne var ki bu girişimlere rağmen hala mülteci akını durdurulabilmiş değil. Meksika mültecilerin ABD sınırına güvenle ulaşabilmesini sağlamak amacıyla “Central American Minors Programını” başlatma kararı almıştır. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ciddi bir göçmen dalgasına sahiplik yapıyor. ABD 1975’den beri 3 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor. Meksikadaki yüksek suç oranları ve işsizlik Meksikalıları daha iyi bir hayat yaşamak umuduyla ABD’ye gitmek zorunda bırakıyor. Amerika Birleşik Devletleri, Trump yönetiminin belirlediği yeni mülteci düzenlemesi ile 18.000 mülteciyi kabul etmeyi planlıyor. Bu 1980’den beri en düşük sayı.

2014 yılında silahlı çatışmanın patlak vermesi neticesinde Ukrayna’da yaşayan insanların ülkelerini terk etmesi söz konusu oldu. UNHRC verilerine göre 2014’den 300.000 insan komşu ülkelere sığınma talebinde bulundu.

Dünyanın her yanında olduğu gibi, Asya da büyük bir mülteci sorunu ile karşı karşıya. 2016 yılında askeri darbe sonucu Rohingyalı milyonlar komşu ülkeleri olan Bangladeşe sığınmak zorunda kaldı. UNHRC’ye göre Haziran 2019 itibariyle tahmini 711.364 Rohingyalı çocuk, kadın ve erkek 25 Ağustos 2017’den beri Myanmar’daki şiddetten kaçarak Bangladeş’e sığındı.
Aynı şekilde Asya’da yer alan Afganistan da büyük bir krizle yüzleşiyor. UNHRC’ye göre Afganistan’dan kaçan 2.5 milyon kayıtlı mülteci bulunmaktadır. En başta 1972 Sovyet işgali ile başlayan göç hareketleri, 1992’deki iç savaşla ve akabinde gelen ABD işgaliyle top noktayı görmüştür. 1990 verilere göre 6.3 milyon Afgan mülteci Irak ve Pakistan’a sığınmıştır. İran’da kayıtlı 2.5 milyon mültecinin varlığından söz edilmekte, ancak kayıtlı olmayanlarla sayının 5 milyon gibi ciddi bir değere dönüştüğü görülmektedir (Rohani, 2014, s.20-21). Pakistan’da da 1.6 milyon kayıtlı olmak üzere yaklaşık 2.5 milyondan fazla Afganistanlı bulunmaktadır. Burada yer alan mülteciler Pakistan Hükümeti ve BMMYK işbirliği ile yönetilmektedir. Pakistan Hükümeti, geldikleri ilk andan itibaren, Afganistanlıların geri gönderilmesinden yana olmuştur. Ayrıca, Pakistan içerisinde bulunan Afganistanlılara yönelik, devlet temelli başta olmak üzere, birçok etnik ve mezhepsel taciz ve şiddet olayları görülmektedir (Alimia, 2014, s.159-181). 663.295 belgesiz Afgan Pakistan ve İran’dan geri dönmüştür. 2015 yılına kıyasla spontane geri dönüşler %14 artmış ve sınır dışı oranı %12 azalmıştır (IOM 2016). 1979 yılında başlayan Bolşevik İhtilali’nden sonra, Afganistanlıların yeni yurt arayışında çevre ve komşu ülkeler Afganistan’a yardım eli uzatmış; İran, Pakistan ve Türkiye’ye gelişler başlamıştır. Öztürk’ün (2014, s.86), Cumhurbaşkanlığı Arşivlerine dayanarak hazırlamış olduğu çalışmasında, 1982 yılında, Türkiye’ye 3 grup halinde, Pakistan üzerinden, etnik olarak Türk kökenli Afganistanlıların geldiğini belirtmektedir. Burada yer alan sayılara göre, toplamda 1006 aile, 4163 kişi Türkiye’ye getirilmiştir. Göç Bakanlığının 19.09.2020 verilerine göre Afganistan’dan gelen düzensiz göçmen sayısı 29.485 kişidir.

İnsani krizler sonucu zorunda kalınarak gerçekleştirilen kitlesel göçler, dünyanın dört bir yanında sorun teşkil etmektedir. Bu sorun sadece göç eden ülkenin çevre ülkelerinin değil, dünyadaki her ülkenin sorumluluğu altındadır.
Ülkelerinden göç etmek zorunda kalan insanların her insan gibi insani bir yaşam sürme hakkı vardır.
Umut ediyoruz ki, her ülke kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek daha stabil bir dünya düzeninin kurulmasına yardımcı olur.

KAYNAKÇA:
1) Asia and the Pasific https://www.unhcr.org/asia-and-the-pacific.html erişim: 3 Eylül 2020
2) Refugee statistics https://www.unrefugees.org/refugee-facts/statistics/ erişim 3 Eylül 2020
3) Göç idaresi İstatistikler https://www.goc.gov.tr/duzensiz-goc-istatistikler erişim: 29 Ağustos 2020
4) Sümeyye Açıkgöz (2018), Metropol Kentlerde Düzensiz Göçmenlerin Mekansal Kümelenme Dinamikleri: Beykoz-Yenimahalle Afganlılar Örneği , Yüksek Lisans Tezi
5) Asrar, Shakeeb (2019) ,Rohingya crisis explained in maps https://www.aljazeera.com/indepth/interactive/2017/09/rohingya-crisis-explained-maps-170910140906580.html
6) KROGSTAD, JENS MANUEL(2019) Key facts about refugees to the U.S. https://www.pewresearch.org/fact-tank/2019/10/07/key-facts-about-refugees-to-the-u-s/ erişim: 2 Eylül 2020