Doğu Türkistan’lıyım. Dünyanın en sessiz ama en şiddetli zulümlerinden birinin yaşandığı topraklarda doğdum. 22 yaşındayım. Türkiye’ye, İstanbul’a bir yıl önce annem ve babamla birlikte geldim. Annem kırk dokuz, babam ise elli dört yaşında. Varlığımın hiçbir değer ifade etmediği bu hayatta yalnızca annem ve babam için hayatta kalmaya çalışıyorum, bir de ardımda bıraktığım, şimdi yaşayıp yaşamadıklarını bile bilmediğim iki abim için. Her gece ama her gece onları bir kez daha görebilmek için Rabbime yalvarıyorum.
Türkiye’ye gelmek için çok uğraştık, bizden önce amcam ve ailesi Türkiye’ye gelmişti. Onlar gittikten sonra ailemize daha çok baskı yapılmaya başlandı. Bir gün akşam vakti eve iki polis geldi. Babamı ve abilerimi bir odada sorguya çektiler. Annem, ben ve büyük abimin eşi kapının önünde korkuyla bekledik. Yaklaşık yarım saat sonra, eve gelen polisler girdikleri odadan hışımla çıkıp evi terk ettiler. Babam kafasını ellerinin arasına koymuş yere bakıyor, büyük abim sürekli “yeter artık, yeter artık” diyerek odada dolanıyordu.
Doğu Türkistan’ı terk etmek zorunda kalanların akrabalarına da büyük eziyetler yapılıyor. Ve arkada bıraktıklarınızdan asla haber alamıyorsunuz. Evimize yapılan bu ziyaret kötü şeylerin habercisiydi. O geceyi asla unutmuyorum eğer unutursam abilerimi son kez gördüğüm anları da unutmuş olacağım. Annem, babam ve ben sabah saatlerinde evden ayrıldık. Eğer ayrılmasaydık babamı da toplama kampına alacaklardı. Büyük abimin eşini bizimle gelmeye ikna edemedik. Sabaha kadar ağladı, söylediğimiz hiçbir şey onu ikna etmeye yetmedi. Abimi yalnız bırakmayacağını gerekirse öleceğini ama onu geride bırakmak istemediğini söyledi.
Biliyorduk, çünkü hep böyle olurdu. Önce birkaç kez eve gelir sonra da tutuklayıp götürürlerdi. Evde güzel bir genç kız veya küçük bir çocuk varsa onu da alırlardı. Bazen kamplara bazen de kimsenin bilmediği yerlere götürürlerdi. Abimin eşini ikna edemeyince biz vedalaşıp evden ayrıldık, birkaç hafta süren bir yolculuk yaptık. Önce şehir değiştirip sonra da Türkiye’ye yola koyulduk. Geride ise canımdan çok sevdiğim iki abimi bıraktık.
Allah’a şükürler olsun ki biz maddi durumu diğerlerine göre iyi insanlardık. Yolculuk yapabilecek ve burada geçimimizi sağlayacak işlerimiz vardı. Annem çok uzun zamandır terzilik yapıyordu. Türkiye’ye gelince de bir şeyler dikip satmaya başladı. Bizden önce gelen akrabalarımızın yardımı ile bir düzen kurduk. Tek istediğimiz sadece huzur ve güvendi.
Bazen, burada tanıştığım Türk arkadaşlarıma hayret ediyorum. Onlar ezan sesini duyunca benim gibi etkilenmiyorlar çünkü hiç yokluğunu yaşamamışlar. Ya da dışarıda gezerken bir camiiye girip namaz kılmanın ne kadar değerli olduğunu bilmiyorlar. Onlara bunu söylediğimde çok şaşırdılar. Bizim yaşadıklarımızı anlayabilmenize imkan yok.
Bir yıl oldu, abimlerle hiç görüşmedik. En son iki hafta önce yengemin bir akrabası ile iletişim kurduk ve bize bir ay önce büyük abimi gördüklerini söylediler. Yaşadığını bilmek ve kampa götürülmediğini bilmek bizi çok mutlu etti. Küçük abimden ise hiç haber alamadık.
Bundan sonrasında hayat bizim için çok zor olacak. Şimdi güvendeyiz fakat arkada kalanlar için her gün ağlıyor ve dualar ediyoruz. Tek hayalim abilerimi tekrar görmek. Onlara bir kez daha sarılabilmek. Birlikte geçirdiğimiz her günü çok özlüyorum.
Doğu Türkistan’da bırakıp kalbimde Türkiye’ye getirdiğim insanlar sadece abilerim değil. Ben 22 yaşındayım ve tüm o kötü günlerin içinde beni mutlu eden, ömür boyu birlikte aynı yolda yürümek istediğim biri vardı. Biz evlilik gibi konularda Türkiye’deki Türklere çok benziyoruz. Genç kızlar böyle şeyleri konuşmaya çekinir, erkekler kendilerini rahat ifade edemez, utanır. Aynı şehirde, aynı kaderi paylaştığımız birini seviyordum. Okul bittikten sonra bana, benimle evlenmek istediğini söylemişti ben de kabul etmiştim. Fakat iş bulana kadar kimseye söylememiştik.
Her ne yaşarsanız yaşayın, sevgi insanı hayata bağlıyor. Annemle birlikte haftanın bir günü bir kadının evine gidip kumaş seçiyorduk. Kumaş almaya gittiğim gün ben annemi aşağıda bekliyordum ve annem gelene kadar evin girişinde onunla vakit geçiriyorduk.
Yaşadığımız yerde sosyal medyaya erişim yasaktı, mesela whatsapp kullanamıyorduk. Bu yüzden de bazen birbirimize kağıtlara yazı yazıp veriyorduk. Onunla görüştüğümüz son hafta, onu son kez gördüğümü bilmiyordum. Annem kumaş almak için eve girdiğinde ben kapının önünde onu beklemeye başlamıştım. Çok geçmeden yanıma geldi, bana benim için yazdığı şiiri okudu. İş bulduğunu söyledi. Çok mutlu olmuştum. Biraz konuştuktan sonra ayrıldık. Onu son kez gördüğümü bilmiyordum. Keşke bilseydim. Eğer bilseydim ona çok daha farklı şeyler söylerdim.
Türkiye’de çok güzel şarkılar var. Bazen dinliyorum hem üniversite okumak için Türkçemi geliştirmek istiyorum hem de dinlerken mutlu oluyorum. Burada bir arkadaşıma yaşadıklarımı anlatınca benden bu şarkıyı dinlememi istedi. Dinleyince kendimi daha iyi hissedeceğimi söyledi. Hatta ben o şarkıyı dinlediğim için sürekli bana şaka yapıyor, sen buraya hemen alıştın diyorlardı. Şarkının sözleri beni çok etkiliyor. “Ayrılık acı bir şey” deyince şarkıda, kalbimde değişik duygular oluyor. Çünkü ayrılık çok zor bir şey. Abilerimi ve veda edemediğim sevdiğim insanı çok özlüyorum.
Evden ayrılmadan evvel, abimin eşine bir mektup bıraktım. Mektubu ona vermesini istedim. Verip vermediğini bilmiyorum. Belki Türkiye’de olduğumu bilirse bir gün gelir diye ümit ediyorum.
Annem, babam ve abilerim için mutlu olmaya çalışıyorum. Hiçbir şey bizim elimizde değil ve ben kadere inanıyorum. Güzel günler göreceğimize inanmak istiyorum. Biz yemeğe başlamadan önce içimizden bile olsa “Bismillahirrahmanirrahim” demeye korkan insanlardık ve hala bu korkuyu yaşayan insanlar var. Doğu Türkistan’da büyük bir felaket var. Benim ismim Rukiye, Doğu Türkistan’da ismi yüzünden hapse atılanlar var. Doğu Türkistan’da eziyet var. Çocuğundan ayrılan anneler var. Çinli erkeklerle zorla evlendirilen kızlar var. Neden bilmiyorum ama bizim de hala umudumuz var.
Bitmeyen bir umudumuz var.