Reyhan KESKİNOĞLU
Küreselleşme kavramının toplumsal ve siyasal yaşamımızdaki etkisinin yadsınamaz duruma geldiği 20. yüzyıl devlet anlayışı içerisinde belli bir ulus devletin sınırlarında yaşayan bireylerin kültür, din ve etnik temelli kimliklerinin göz ardı edilmesi eleştirel tepkilerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Küreselleşmenin etkisinin ekonomik veya politik alandan ziyade kültürel alanda daha fazla hissedilmesi farklı bir yurttaşlık tanımı arayışına gidilmesinde etkili olmuştur. Farklılıkların görünürlüğünün bu manada artmasıyla beraber çokkültürlülük gibi çoğulcu politikalar gündeme gelmeye başlamıştır. Bireysel ve toplumsal kimliklerinin görünürlüğünün artması siyasi ve toplumsal alanda kimliklerin çokkültürlülük kavramı ile ele alınmasını gerektirmektedir.
Çokkültürlülük tanım olarak; birden fazla kültürün aynı toplumda ve tek bir siyasal birim içerisinde bir arada yaşaması durumudur. Kavramın temelinde, farklı kültürlerin karşılıklı saygı ve hoşgörü çerçevesinde bir arada bulunabilmesi yatar. 1970li yıllarda konuşulmaya başlanan çokkültürlülük politikaları, ulus devletlerin bir toplum içinde bir tasvire dayanan normal olarak tanımlanan bir yurttaş kimliği belirleyerek bu tasvire uymayan bireylerin o toplumdan dışlanmasını ya da kimlikleri üzerinden çeşitli baskılara maruz kalmalarını ve kendi kimlikleri ile var olamamasını eleştiren bir kavramdır. Bu anlayışa göre farklı kültürlerin kamusal alanda bir arada yaşaması, sağlıklı bir toplumsal yapının anahtarıdır.
Amy Gutmann’ın da sorduğu gibi pek çok kişi “Kadın ya da erkek, Afrikalı-Amerikalı, Asyalı-Amerikalı ya da yerli-Amerikalı, Hristiyan, Yahudi ya da Müslüman, İngiliz, Fransız ya da Kanadalı olarak kimliklerimiz kamusal açıdan nasıl bir önem taşımalıdır?” sorusuna benzer muhtevada sorularla bireyin içinde bulunduğu toplumdaki yerini saptamaya, çoğunluğu oluşturan grubun azınlıkta bulunan gruplara karşı bakış açısını yorumlamaya çalışmaktadır.
Ulus devletler, toplumdaki farklılıkları göz ardı ederek daha iyi ve kolay bir yönetim için homojen bir toplum yapısının benimsenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Kabul edilen tek kimlik, ilgili devlette egemen grubu oluşturan kültürel kimliktir. Dil, kültür ve din gibi değerler etrafında bir araya gelen bireyler için öteki olarak görülen unsurlara problem gözüyle bakılmaktadır. Bu nedenle problem olarak tanımlanan ve yabancı bir kimliğe sahip olan unsurlar çözülmesi gereken sorunlar olarak görülmektedir. Çokkültürlülük esas olarak bir toplum içindeki farklılıkları vurgulamaktadır. Farklılıkların ortaya çıkmasında dolayısıyla çok kültürlü bir toplumun oluşmasında göç olgusu önemli bir parametre olarak kabul edilmektedir. Çeşitliliğin artması egemen grubun kültüründe kaybolmak yerine farklılıklarının tanınması talepleri de aynı oranda artırmaktadır. Zira tanınmama ya da yanlış tanınma zarar verici olabilir; insanı sahte, çarpıtılmış ve indirgenmiş bir varoluş tarzına hapsederek baskı unsuruna dönüşebilir.
Demokrasinin bir gerekliliği olarak her birey eşitliği hak etmektedir. Bu sebeple demokratik bir yapıya sahip olduğunu öne süren bir yapının, farklılıklara baskı uygulayarak bir kesimi toplumun herhangi başka bir kesimine benzetmeye çalışması öne sürdüğü durum ile bağdaşmamaktadır. Liberal demokrasilerin bireysel özerkliği zedelemeden gruplara farklılaştırılmış yurttaşlık hakları tanıması sağlıklı bir ulusal bütünleşme için önem teşkil etmektedir.
Devletlerin uyguladığı zorlayıcı politikalar toplumda şiddeti, ırkçılığı ve ayrılıkçılığı körüklemektedir. Ayrıca hükümetlerin toplumsal tabanda giderek artan ırkçı söylem ve eylemlere sessiz kalması göçmenler ile yerel halk arasında oluşacak uyumu sekteye uğratmaktadır. Toplumsal huzurun sağlanması için kültürlerin çeşitliliğini önemseyen ve çeşitliliği zenginlik olarak gören çoğulcu politikalar uygulanmaya başlanmalıdır.
Dünya genelinde son on yılda ciddi bir şekilde artan göçmen/mülteci sayısı uygulanan çoğulcu politikaların kesintiye uğramasına neden olmaktadır. Özelikle ekonomik sorunların gündeme geldiği dönemlerde bu sorunların kaynağı olarak göçmenlerin ve mültecilerin görülmesi toplumların çokkültürlülük politikalarına mesafeli yaklaşmasına neden olmaktadır.
Gerek oy kaygısı gerek politikacıların şahsi olarak göçmen/mülteci karşıtı tutumları dolayısıyla çoğulcu politikalar yavaş yavaş rafa kalkmaya başlamıştır. Ancak göç olgusunun insanlığın gündeminde daima var olacağı göz önünde bulundurulduğu zaman çokkültürlülük politikalarının uygulanmasının bir zorunluluk olduğu görülecektir. Özellikle eğitim, sağlık ve toplumsal güvenliği sağlayacak yeni politikaların uygulanması gerekmektedir. Nitekim göçmenlere yönelik huzursuzluğun artması toplumsal şiddete giden yolun kapısını aralamaktadır. İlk olarak göçmenlere yönelik olumsuz algının düzeltilmesi toplumsal kabulü kolaylaştıracak bir etken olacaktır. Ardından çoğulcu politikaların gündeme alınması devletlerin, halkların ve göçmenlerin yararına olacaktır.
KAYNAKÇA
Oruç, Dilara, “Çokkültürlülük ve Çokkültürcülük Nedir?, Erişim Tarihi: 01 Eylül 2023. https://www.academia.edu/13003072/%C3%87okk%C3%BClt%C3%BCrl%C3%BCl%C3%BCk_ve_%C3%87okk%C3%BClt%C3%BCrc%C3%BCl%C3%BCk_Nedir
Cemal ÖZER, “Çokkültürlülük”, İslam Araştırmaları Dergisi, sayı: 26, 2011, s.101.
GUTMANN, Amy, Giriş, A. Gutmann (Haz.) Çokkültürcülük s. 26, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2018.
TAYLOR Charles, “Tanınma Politikası”, Amy Gutmann (Haz.), Çokkültürcülük, s.46, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2018.