Ben Dua. 18 yaşındayım. Suriyede doğdum. 3 erkek kardeşim, teyzem ve annemle birlikte bundan 3 yıl önce İzmire oradan da Konya’ya geldik. Yaşadığımız bu değişimler bizim için hem zor hem de çok acı vericiydi. En acı olan değişiklik ise babamızı ve kardeşimizin ölüm haberlerini almamızdı.
En başa dönecek olursak Suriyede çok güzel bir hayatımız vardı. Akrabalarımız, yüzlerce koyunlarımız, kocaman arsalarımız, bahçelerimiz, okulumuz ve evimiz. Her şey o kadar güzeldi ki. En çok da ailemizin bir olması ve okulumuz. Okulumuzu çok severdik. Hatta en çalışkan öğrenciler bizdik. Öğretmenlerimiz bizi çok severdi çünkü bütün ödevleri eksiksiz yapardık ve çok zekiydik. Yemeklerimiz çok güzeldi bizim, annem de çok güzel yemek yapardı. Annemle babam koyunlarımızı sağar peynirler, reçeller yapardı. Her şeyimiz vardı orada. Burdaki gibi değildi hiçbir şey. Artık ne akrabalarımız ne koyunlarımız, ne evimiz ne de ayakta değneksiz durabilen bir annemiz kaldı. Buraya gelmeden bir süre önce her şeyimizi kaybettik ve şuanda da elimizdekilere şükrediyoruz.
Bizim için her şey normal bir günde annem kardeşlerimin pazara gitmesiile başlamıştı. Bende evde kardeşim Yusuf ile ders çalışıyordum. Ama aradan çok bir vakit geçmeden pazara giden erkek kardeşim İsa nın çığlık seslerini duyduk. Yüreğimiz ağzımıza gelmişti ki İsayı kanlar içinde görünce korkumuz ikiye katlanmıştı. Evet kardeşim kanlar içindeydi, delirmiş gibi ağlayıp bağırıyordu. Biz de merakla ne olduğunu sorup konuşturmaya çalışıyorduk. En sonunda zar zor konuşturabildik onu. Sitrah öldü diye sayıklamaya başlayınca bir anda şok olduk. Daha biraz önce saçlarını bağlayıp sevdiğim 2 yaşındaki kız kardeşim Sitrah öldü diyordu. Zaten İsa da 6 yaşındaydı daha. Peki anneme ne olmuştu, Sitrah gerçekten öldü mü diye düşünmeye başladım. Kendi yaşadığım şoktan kendiömi kurtardığımda ağladığımı fark ettim. Hemen İsayı sakinleştirdim. Yusufu İsayla bırakıp babamı almaya gittim. Sonra da pazara gittik babamla. Pazarın altı üstüne gelmişti. Her yer tozlar içindeydi ve herkes yakınlarını arıyordu. Annemleri bulduğumuzda korkudan bakamamıştım ilk baş. Benim güzel kardeşim annemin elleri arasında, annemin bacakları ise yarıklar ve kanlar içindeydi. Annemin bacağına bomba parçaları girmişti ama o sadece çocuğunu kaybetmenin acısını yaşıyor gibi Sitraha sarılmış ağlıyordu.
Annem birçok kez ameliyat oldu ama hala daha parçalar bacaklarında, kollarında var. Artık koltuk değnekleri olmadan yürüyemiyor. O patlamadan sonra tedavi için hastaneye gittik. Oradaki hastanelerde annemi ameliyat edecek doktor olmayınca Türkiye’ye gelmeye karar verdik. Ama biz daha gelemeden babam şehit oldu. Biz daha kardeşimizin acısını yaşayamadan babamı kaybettik. Ne yapacağımızı şaşırmıştık artık. Annem için Türkiyeye gelmek zorundaydık. Yasımızı bile tutamadan iyice karışan ortamdan Tükiyeye gelmek için akrabalarımız yardım etti ve teyzem, kardeşlerim, annemle birlikte İzmir’e geldik.
Türkiye’ye geldiğimizde her şey çok yabancıydı. Özellikle İzmir bize çok aykırıydı. İzmir’de babamın ilk eşinden olan abim vardı onun için ilk baş İzmir’e gelmiştik. Abim evliydi ve 2 çocuğu vardı. İzinsiz çalıştırıldığı için hapse girip çıkıyor, ceza alıyordu. Yani kendi ailesine bile zor bakıyordu. Zaten annem İzmir’de ilk tedavilerini olmuştu. Eskisi gibi olmasa da daha iyiydi. O yüzden biz de artık ayrılmaya karar verdik ve abimin de yardımıyla Konya’ya geldik.
Konya’ya gelince kardeşlerim okula başladı. İlk baş ben de okula gittim ama Türkçem kötü olduğu için dersleri de anlamıyordum. Erkek kardeşlerim daha kolay alışmıştı buraya. Sonra ben de okulu bırakıp bir kuran kursuna gitmeye başladım. Ben kursta kalıyordum artık. Dilimiz de arapça olduğu için başarılı da oldum. Kurstakiler bana çok iyi davranıyor ve Türkçeyi öğrenmemde bana yardımcı oluyordu hatta ben de onlara arapça öğretiyordum. Kardeşlerim ise her gün okula gidip geliyor, Yusuf okuldan sonra çalışıp para kazanıyordu. Başka yardım eden yoktu o zamanlar. Komşularımız vardı, yardım ediyorlardı ama yeterli olmuyordu. O yüzden Yusuf bütün işlere yetişmeye çalışıyordu ve 17 yaşındaydı. Annemi hastaneye götürür, okula gider, para kazanırdı.
Bir gün Yusuf birkaç ablayla birlikte geldi eve. İlk defa görüyordum hepsini. Biraz tedirgin oldum tanımadığım için. Ama muhabbet ettikçe ne kadar iyi olduklarını ve bize yardım etmek istediklerini gördüm. Sonrasında hep gelmeye devam ettiler. Annem onları o kadar çok seviyor ki Ramazanda onlar için hatimler yapıyor, hep dua ediyor ve her zaman eve gelmelerini istiyor. Ben ve kardeşlerim de onları ablamız gibi görmeye başladık. Onlar bizi ne kadar seviyorsa biz de onları öyle seviyoruz. Buraya gelince bırakmak zorunda kaldığım bir hayalim vardı. Ama onları görünce bu hayalimi hatırladım çünkü onlar gibi hukuk okuyup avukat olmak istiyordum. Onlar bana oku yine olabilirsin dese de ben bunun artık zor olduğunu biliyorum ve onlara hep dua ediyorum.
Bazı insanlar bizi rahat ve çok mutlu sanıyorlar, iyiler kadar kötü konuşanlar da oluyor. Burada rahatız evet. Çünkü savaş yok, bombalar patlamıyor, okullar hastaneler parklar var. Ama ben ve kardeşlerim Suriye’yi çok özledik. Babamı, kardeşimi, evimi, bahçelerimizi hepsini çok özledim. Ve biliyorum biz topraklarımıza geri döneceğiz. Türkiye bize ve ülkemize yardım ediyor, Allah da bizimle. Burada ne kadar rahat olsak da vatanımızı özlüyor ve her gün oraya dönmenin hayalini kuruyoruz. Babamızın, kardeşimizin ve akrabalarımızın yanına dönmek, kendi evimizde oturmak istiyoruz. Bizim tek duamız bu.