Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

GELİŞİMSEL BİR BAKIŞLA GÖÇMEN ÇOCUKLAR

Sizin hiç babanız öldü mü?

Benim bir kere öldü, kör oldum.

Yıkadılar, aldılar götürdüler.

Babamdan ummazdım bunu, kör oldum.

….

Cemal Süreya

Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme (28 Temmuz 1951) bağlamında hukuki olarak “ırkı, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda taşıdığı haklı bir korku sebebiyle ülkesinden ayrılmış,  korkusu sebebiyle geri dönemeyen veya dönmeyi istemeyen kişiler mülteci olarak tanımlanmaktadır. Mülteciler en azından iltica sürecinin başında sığınmacı durumdadırlar. Resmî olmamakla birlikte, göçün sebebi ve göçenin hukuki durumu ne olursa olsun ikamet ettiği ülkeden ayrılıp başka bir ülkeye giden kişiye de göçmen deniyor. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) mültecileri de göçmen kategorisine alıyor. Mülteci, sığınmacı ve göçmen gibi kavramları kullanmak açıklayıcı olsa da bir tür genelleme de doğuruyor. Mesela göçmen deyince zihnimiz her yaş gurubundaki insanları bu kavrama dahil ediyor. Oysa farklı gelişim döneminde insan aynı göçü farklı biçimlerde yaşar.

Çatı eylem; göçmüş olmak. Burada göçmek yer değiştirmek (migrate) anlamında olsa da yeterince destek verilmediğinde göçmen çocuklar için bu göçmek, çökmek (collapse) anlamına da geliyor. Bu metin gelişim teorilerine bir eleştiri değildir. Bu metin çeşitli gelişim teorilerinin ilkelerinden hareketle göçmen çocukların dünyalarına bir bakış sunmaya çalışmaktadır.

Çocukların, özellikle 7 yaş ve altı gelişim döneminde bulunan çocukların dünya tasavvurları yetişkinlerden çok çok farklı. Bu çocukları yetişkinlerin minyatür modelleri gibi algılayamayız. Bu sebeple göçün çocuklarda doğurduğu travmatik etkileri “yetişkinlerinki gibi” şeklinde özetlemek mümkün değil. Bu dönemin gelişimsel özellikleri dikkate alınmadan çocukları anlamak zor. Dolayısıyla çocuklar için gözden kaçabilecek risklerin oluşması da mümkün. Tabi burada bebeklik ve ilk çocukluk dönemini konuşuyoruz.

Öncelikle göç için bir sebep ya da göçün bir sonucu olarak ailenin parçalanması… Siz hiç 4 yaş çocuğuna ölümü anlatmayı denediniz mi? Mesela babanın, annenin, kardeşin ölümünü? Çocuk o yaşlarda ölümü yetişkinler gibi algılamaz. “Uzağa gitti” deseniz “ne zaman gelecek” diye sorar. Cennete gitti deseniz “biz de gidelim” der. Pek de masum değildir ölen kişi çocuğa göre, terk etmiştir çünkü… Piaget başta olmak üzere birçok zihinsel gelişim kuramına göre çocuk canlı-cansız ayrımı yapamaz, mantıksal düşünemez. Olaylar arasında tümevarımsal ve tümdengelimsel çıkarımlarda bulunamaz. Egosantriktir çocuk. Kendi başına gelen herkesin başına geliyormuş gibi algılar dünyayı. Dünyayı yaşadıkları ile sınırlayarak tanımlar. Şimdi dünya denilen yeri tanımlayın bakalım göçmen çocuk için. Zihninde oluşan dünya şemasını bir düşünün lütfen. Bu sadece bilişsel açıdan.

Kohlberg zihin temelli bir ahlak gelişiminden bahsediyor teorisinde. En üstte temel haklardan bahsediyor, yaşama hakkı gibi. Çocuğu nasıl ikna edeceğiz “mesele yaşamaksa gerisi önemsizdir” düşüncesine. Heinz örneğinde karısı için ilaç çalan koca hikayesi ne kadar ikna eder bir göçmen çocuğu? Mesela kohlberg’de üçüncü dönem iyi çocuk, dördüncü dönem yasa-kural dönemidir. Göçmen bir çocuğa göre “iyi çocuk” nedir? Yasa-kural? O da ne?

Yaşamın ilk yıllarında özellikle anne figürü temel güvenin ve bağlanmanın kaynağıdır. Sağlıklı kişilik gelişimi için güvenli bağlanma şarttır diyor Bowlby ve Ainsworth. Çocuğu düşünün, kime bağlanacak? Ölmüş ya da yanında olmayan anne-babaya mı? Çocuğun bunlara şahit olması ve ebeveynin içine düştüğü acizliği düşünün? Çocuğun gözünden bakın lütfen varolma korkusu yaşayan anne-babalara. Erik Erikson “temel güven” diyor sağlıklı gelişim için; ya açlık ve ölüm korkusu? Yine Erikson girişkenlik diyor 4-6 arası için. Nerede? Tanımadıkları, dilini bilmedikleri insanların olduğu, bir evinin olmadığı, güvende hissetmedikleri yerde mi?

0-7 yaşları arasından bahsediyoruz. Dil gelişimi, zihin gelişimi, sosyal gelişim gibi alanların kritik döneminden. “Kritik dönem” uygun koşullar sağlanmadığında telafisi zor veya imkânsız gelişim gerilikleri doğurabilen zamanlardır. 0-7 yaşları arası “insan olabilmenin” kritik dönemidir.  Coğrafyalar kültürel, siyasi ve ekonomik çıkarlara göre şekilleniyor apaçık ortada. Ancak milyonlarca çocuğun bedeni, zihni, duyguları, dili, ahlakı ve dünya tasavvurları göçün bu travmatik koşullarına göre şekilleniyor. Bütün bu teorisyenler hangi dünyanın insanlarından hareketle anlatıyorlardı modellerini biliyorum. Ancak o dünya insanlığın (!) göçmenlere sunduğu dünyaya hiç benzemiyor.

**Fotoğraf Uluslararası Mülteci Hakları Derneği’nden alınmıştır.