Son yıllardaki göçlerle, insanlık tarihindeki en karmaşık ve acı dolu hikâyelerinden birini yazılmaktadır. Bu hikâye, bir yandan umudu ve hayatta kalma mücadelesini içerirken, diğer taraftan refakatsiz kaybolan göçmen çocukların yaşadığı dram, göçün trajedisini derinleştirerek kurgu olmasını istediğimiz gerçekliği yüzümüze çarpıyor.
Bu yazıda, refakatsiz göçmen çocukların kaybolma sorununa odaklanacağız Bu çocukların yaşadığı trajedilerin ardındaki gerçekleri sizlere anlatmaya çalışıp, kaybolan masumiyetin izini sürerek toplumları bu acı gerçekle yüzleşmeye çağıracağız. Bu sorunun sadece aileleri değil, tüm insanlığı ilgilendirdiği gerçeğini vurgulamak ve küresel bir perspektif sunmak istiyoruz.
Dünyanın farklı coğrafyalarında güvenli bir yaşam için sığınma arayan aileler, çoğunlukla tehlikeli yolculukları göze alıyor ve sıradan insanların asla tahammül edemeyecekleri zorlu koşullarla mücadele ediyorlar. Ancak bu göç yolculuklarının en acı veren sonuçlarından biri, çocukların kaybolmasıdır. Bazen aileleri ile, bazen de tek başlarına çıkmak zorunda oldukları yollarda kaybolan refakatsiz göçmen çocuklar, sonu ne olduğu belli olmayan bir bilinmeze gidiyorlar. Çocuk her yerde çocuktur. Her çocuk kıymetlidir. Her ne sebeple olursa olsun yollarda veya göç ettikleri yerlerde kaybolan çocuklar hepimizin öncelikli sorunu olmalıdır. Uluslararası toplum ve tabii ki biz, hepimiz) tüm çocuklara sahip çıkmalı, kaybolan binlerce çocuğun çığlıklarına kulaklarını tıkamamalı ve bu trajedilerle başa çıkma sorumluluğunu üstlenmeliyiz.
2021 yılında EpicMigration’ın Kasım ayındaki Dünya Çocuk Hakları Günü çekimleri için içerik oluşturmaya çalışırken, Suriye’deki çatışmalardan kaçıp Avrupa’ya ulaşan ve orada kaybolan çocuklar dikkatimizi çekmişti. Araştırmalarımız sonucunda, Avrupa’da 2015-2020 yılı arasında 96 bin mülteci/göçmen çocuğun kaybolduğu bilgisine ulaşmıştık. Bu konu vicdanlarımızı kanattığı için biraz daha irdelemeye başladık. Araştırmalarımızla bazı haber içeriklerine ulaştık. Mesela BBC’nin 2021 yılında yaptığı habere göre, 2018-2020 arasında, Avrupa’da 18 binden fazla kimsesiz çocuk sığınma evlerinden ‘bilinmeyen’ yerlere götürüldüğünü ve kaybolduğunu öğrendik. Düşünsenize, refakatsiz bir göçmen çocuksunuz, başka bir ülkeye sığınmışsınız ve sizi bir sığınma evine yerleştirmişler ve sonrasında bir gün sizi bir yere götürmek üzere oradan çıkarılıyor ve yok oluyorsunuz!
Yine, Europol (Avrupa Polis Teşkilatı)’ün 2016 yılında verdiği bilgilere göre, sadece bir sene içinde 10 bin refakatsiz çocuk ve genç Avrupa’ya geldikten sonra kayboldu. 2023 yılının başında İngiliz Observer gazetesi de İngiltere’deki kaybolan çocuklara dikkat çekenler arasında. İddialara göre, 18 ayda 136 çocuk kayboldu. Kaybolan refakatsiz çocukların İçişleri Bakanlığı otellerinden kaybolduğu da bilinenler arasında. Bu rakamlar sadece kayıtlara geçenleri gösteriyor. Zira, Fransa ve Romanya gibi bazı Avrupa ülkelerinde bu tür olayların kaydı dahi tutulmuyor. Bu sebeple, uzmanlar kaybolan çocuk ve gençlerin sayısının 1 milyonu aştığını tahmin ediyorlar. Ayrıca, kayıtlar olmadığı için kaybolan çocukların tam olarak hangi ülkelerden geldiği de bilinmiyor. Tahminlere çocukları en fazla kaybolan ülkeler arasında Suriye, Fas, Cezayir, Eritre, Gine ve Afganistan var ve tahmin edebileceğiniz gibi bu ülkelerin tamamında ya savaş ya da yoksulluk nedeniyle ülke dışına göçler yaşanıyor.
Peki, bu çocuklar nerede? 3 yıl önce şöyle demiştik: ‘Bu çocukların fuhuş veya uyuşturucu çetelerinin, insan tacirlerinin ellerinde oldukları sadece tahminler arasında’ Gazeteleri, makaleleri ve haberleri karıştırdığımızda bu rakamların son 10 yılda ciddi şekilde yükseldiğini görüyoruz. Mesela son zamanlarda ortaya çıkan Epstein Davası’nda 1999 İstanbul Depremi’ndeki kaybolan çocukların da adı geçiyor. Afganistan’da ilk savaş başladığı yıllardan bu yana binlerce çocuğun kaybolduğundan bahsediliyor. Vietnam’daki çocukların uçaklarla Amerika’ya taşındığını biliyoruz ama elimizde bir uçak görüntüsü dışında istatistik veya bilgi yok. Verilerin yetersizliği ve açık erişimi bulunan bilgiler dışındaki verilere erişemememiz olayın boyutlarını tam olarak ortaya koymamızı engelliyor. Yine de uzun zamandır, göç veren ülkeler başta olmak üzere, Avrupa’ya veya Amerika’ya ulaşan göçmen çocukların kaybolduklarını ve büyük ihtimalle bu çocukların binlercesinin fuhuş çetelerinin ellerine düştüklerini tahmin edebiliyoruz.
2011’de başlayan Suriye’deki çatışmalardan sonra dünyanın en büyük kitlesel göç hareketlerinin biri yaşanmaya başladı. Yaşanan bu kitlesel göç neticesinde insan tacirlerinin işi kolaylaşmış oldu. Zira, milyonlarca göçmen dünyanın birçok ülkesine adeta saçıldı. Suriye’den başlayan zorunlu göçler, milyonlarca insanı göç yollarına dökerken, dünyanın diğer istikrarsız bölgelerinden göçü de tetikledi. Böyle 2014 ve 2015 yıllarında dünyada büyük bir düzensiz insan hareketliliği yaşandı. Göç edenler sadece yetişkin erkekler değil, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler, savaşta yaralanmış kişiler gibi yüzbinlerce insan yollara düştü. Özellikle göç sürecine dâhil olmuş refakatsiz çocuklar insan tacirlerine doğru yola çıkmış oldular ve kaybolmalarına zemin hazırlanmış oldu. Göç, genellikle umut ve yeni bir yaşam arayışının bir yansıması olarak görülse de refakatsiz göçmen çocukların kayboluşu, bu sürecin içsel zorluklarını ve risklerini ön plana çıkarıyor. Öncelikle, zorlu coğrafi koşullar, kaçak göç yolları ve yetersiz güvenlik önlemleri, çocukların kaybolma riskini artırırken, asıl acı olan şey çocukların “güvenli” bulunan “insan haklarının beşiği” olan batı ülkelerine ulaştıktan sonra kayboluyor olmalarıdır. Hatta polis merkezlerinden veya sığınma evlerinden kaybolmaları…
Göçmen çocukların kayboluşu, sadece somut bir fiziksel kayıp değil, aynı zamanda insan hakları ve çocuk haklarının da kaybolması açısından endişe vericidir. Çocuklar, bu süreçte temel haklarından mahrum bırakılarak, güvenlik, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi temel ihtiyaçlarından yoksun kalıyor. Bu durum, sadece bireylerin değil, toplumun da, dünyanın da geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, refakatsiz göçmen çocukların kaybolması sorununu çözmek için, durumu sadece yüzeysel olarak eleştirmek değil, olayın kök nedenlerine inmek ve etkili politikalar üretmek gerekiyor.
Bu sorun, yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde iş birliğini ve koordinasyonu gerektiren karmaşık bir meseledir. Sivil toplum, devlet kurumları ve uluslararası örgütler arasında güçlü bir iş birliği, göçmen çocukların haklarını korumak ve kaybolmalarını önlemek adına kilit bir rol oynayabilir. Ayrıca, toplumsal farkındalık ve eğitim, göçmen çocukların yaşadığı zorluklara dikkat çekmek ve bu sorunları çözmek için destek oluşturulabilir. Ancak bu sorunun çözümü için en önemli adım, tüm devletler nezdinde göçmen çocukları koruyucu politikalar geliştirmek ve gittikleri bütün ülkelerde güvenli bir çevre sağlayarak geleceklerini güvence altına almak olacaktır.
Kaybolan refakatsiz göçmen çocuklar sorunu ile mücadele etmek ve bu konuda savunuculuk yapmak, sadece birkaç aktivist bireyin veya çocukları kaybolan ailelerin değil, aynı zamanda bütün ulusal ve uluslararası STK’ların ve kamu kuruluşlarının sorumluluğudur. “Mülteciler/Göçmenler rakamlardan fazlasıdır” diyerek çıktığımız bu yolda 4 yıldır maalesef sürekli olarak rakamlarla konuşmak zorunda kalıyoruz. Ancak yaşadığımız dünyadaki bu olayların vahametini daha açık biçimde ancak böyle açıklayabiliyoruz. Bu trajik hikâyelerin ardında yatan gerçek ve kök nedenleri anlamak ve anlatmak, toplumsal farkındalık yaratmak ve nihayetinde bu sorunun üstesinden gelmek için etkili politikalar geliştirilmesini sağlamak için çabalıyoruz. Kaybolan çocuklar konusunda küresel bir dayanışma ve iş birliğinin, çocuklara daha güvenli bir gelecek sağlama çabalarını güçlendirebileceğine inanıyoruz. Unutulmamalıdır ki, kaybolan çocuklar meselesi tüm insanlığın meselesidir ve göçmen çocukların güvenli yaşam hakkı tüm insanlığın ortak sorumluluğudur.