Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

YÜZÜCÜLER (THE SWIMMERS) FİLM DEĞERLENDİRMESİ

   Yazar: Sema BAYSAL ve Hacer UYGUR

  Doğduğumuz ve yaşadığımız yer hepimiz için özel bir anlama sahiptir. Bu nedenle göç, kişinin bulunduğu mekanın değişimini ifade ettiği kadar anlam ve değer dünyasındaki değişimleri de ifade eder.

Yüzücüler (The Swimmers) filmi de Suriyeli kardeş iki yüzücünün 2015 yılında Suriye’den Almanya’ya göç etme süreçleri üzerinden hem göç yolculuğunun zorluklarını hem de göçün kişinin anlam dünyasını nasıl etkileyebileceğini ele alıyor. İki kardeş Suriye’de olimpiyatlara hazırlanan yüzücüler olarak yaşarken iç savaşın patlak vermesiyle Almanya’ya göç etmeye ve gittikten sonra ailelerini yanlarına almaya karar veriyor. Suriye’den yola çıkıp Türkiye, Yunanistan, Makedonya, Sırbistan, Macaristan ve Avusturya’dan geçerek Almanya’ya ulaşan kardeşler, profesyonel yüzücüler olarak yardımsever bir öğretmenin yardımıyla hem antrenman yapabiliyor hem de kalacak yer bulabiliyor. Kardeşlerden büyük olanı daha sonra onlar gibi göç yoluna çıkmış insanlara yardım etmek için bir sivil toplum kuruluşuna katılırken diğer kardeş 2016 Olimpiyat yarışmalarında mülteciler takımı adına yarışıyor.

Göç yolculuğu ve Türkiye

Yüzücüler filmi göç yolculuğunun zorluklarını yansıtmada başarılı bir iş çıkarıyor. Uçakla başlayan yolculukları, botla, otobüsle, arabayla ve bazen uzun yürüyüşlerle devam ediyor. Göç boyunca motoru bozuk bir botla yolculuk yapıyor, yüksek ücretli aracıları kabul etmekle polise yakalanmak veya mahsur kalmak arasında seçim yapıyor, güvenli olmayan yerlerde kalıyor, tacize uğruyor ve dikenli teller üzerinden atlıyorlar. Buna benzer daha bir çok tehditle karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz.

Göç yolculuğunun Türkiye’de geçen kısmını değerlendirecek olursak incelenecek iki olay görüyoruz. Bunların ilki antrenman sahneleri, ikincisiyse Türk Sahil Güvenliği ile yapılan telefon görüşmesi.

İlk olay, başrolün Türkiye’de yapmış olduğu kişisel antrenman, hapishanedeki parmaklıklara veya cezaevindeki tel örgülere benzeyen nesnelerin olduğu küçük/kısıtlı bir ortamda iken, Almanya’da yapılan antrenmanda, devam eden hayatın akışı içerisinde birçok farklı alanda antrenman sahneleri yer alıyor. Bu da “Acaba özgürlük üzerine yapılan bir algı var mı?” sorusunu sorduruyor. (Bahsedilen sahneler filmin 30:00 ve 1:30:45 dakikalarında yer almaktadır.)

Diğer olay ise; filmdeki Türk Sahil Güvenliği ve bir karakter arasında yapılan telefon görüşmesi. Telefon görüşmesinde, filmdeki karakter iki nokta arasında mahsur kaldıklarını ve batmak üzere olduklarını söyleyerek Türk Sahil Güvenliğine yardım çağrısında bulunuyor. Türk Sahil Güvenliği de nerede ve hangi karasularında bulunduklarını sorarak konumlarını öğrenmek istiyor. Ve başka bir ülkenin karasularında bulunduklarını öğrendiğindeyse “Geri dönebilir misiniz?” diye sorarak açık denizde olmaları durumunda yardım edebileceğini zaten gösteriyor. Devam eden telefon görüşmesinde botun geri dönebilecek durumda olmadığı söylendikten sonra da Türk Sahil Güvenliğinden böyle bir uygulamalarının olmadığı yanıtı alınarak görüşme sonlandırılıyor. (Bahsedilen sahne 46:40 dakikasından itibaren yer almaktadır.)

Bu sahne sebebiyle “Acaba Türkiye kötü mü gösterilmek istendi?” sorusu akıllara gelebilir. Ancak herkes bilir ki hiçbir ülke başka bir ülkenin vatandaşı için ülkelerin karasularını ihlal etmez, edemez. İhlal etse dahi bunun bir suç olmadığını insani bir davranış olduğunu ispatlayamaz. Çünkü yapılacak davranış o ülkenin ulusal sınırlarını saymayan, aykırı bir davranış olacaktır. Yani filmdeki bu sahnede Türkiye’nin tavrı ve gösterimi Karasuları Kanunu’na paralel bir gösterimdir. Haliyle bu sahneden yola çıkarak “Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılara iyi bakmayan bir ülke olarak gösterilmek istenmiştir.” gibi bir söylemde bulunmak doğru değildir.

Ayrıca, Türkiye’ye uçak ile güvenli bir şekilde yolculuk yapılabiliyorken diğer ülkelere kaçak bir şekilde girmek durumunda olmaları da filmin Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılara yaklaşımının olumsuz olmadığına dair bir imaj oluşturuyor denebilir.

Filmde yer alan ülkelerden dikkat çeken bir diğeri ise Yunanistan’dır. Yunanistan bazında filmi değerlendirecek olursak ele alacağımız üç olay öne çıkmaktadır:

Yunanistan’a gelinen ilk anlarda çevredeki vatandaşlardan su talep edildiğinde veya satın alınmak istendiğinde alınan “Mülteci yok, olmaz.” yanıtı ile Yunan toplumunun Suriyeli sığınmacılara olan tavrının yansıtılması (Bahsedilen sahne 56:30 dakika da yer almaktadır), göçmenlerin ihtiyaçlarının karşılandığı sahnede, yardımların sağlandığı Sivil Toplum Kuruluşlarının sembolleri/amblemleri arasında Yunan bayrağına yer verilmemiş olması (Bahsedilen sahne 58:00 dakikadan itibaren yer almaktadır.) ve “Sara ve çalışma arkadaşları mültecilere yardım ettikleri için 2018 de Yunan yetkilileri tarafından insan kaçakçılığından tutuklandılar.” ibaresine yer verilmesi, Ana karakterlerden biri olan Sara’nın bir sivil toplum kuruluşu aracılığı ile Yunanistan’a dönmek ve orada çalışmak istemesi ilk başta bir Yunanistan güzellemesi gibi anlaşılabilir. Ancak sonda gördüğümüz bu ibare durumun aslında o ülkeyi değil orada çalışan sivil toplum kuruluşlarına ait bir güzelleme olduğunu ortaya çıkarmaktadır. (Bahsedilen sahne 2:07:44 dakika da yer almaktadır.)

Göç Sonrası Yaşam

Göçü; sahip olunan yaşamın, çevrenin ve imkanların terk edilerek her şeyin en baştan oluşturulması gereken bir yere gitmek olarak ele aldığımızda bu yolculuğun kişinin yeni mekana dair umutları ve korkularını bir arada barındırdığını anlayabiliriz. Gidilen yere alışmak, burada kendine yeni bir hayat kurmak, sahip olunan maddi/manevi şeylere tutunmak ya da bunları bırakmak ve en önemlisi hayatta kalmak için bir mücadele gerekir. Herkesin mücadelesi, uyum sağlama biçimi farklıdır. Göç eden kişinin geçmişi, yetenekleri, mücadeleleri eylemlerine yansır. Bunu hem kişinin başa çıkma yöntemi hem de gidilen yere kattığı bir zenginlik olarak görebiliriz.

Filmdeki en önemli noktalardan biri iki kardeşin verdikleri mücadelede kendi yollarını bulmaları olarak ortaya çıkıyor. Bir kardeş yeteneğini geliştirmeye odaklanıp olimpiyatlarda “Mülteci Takımı” adına yarışırken, diğer kardeş kendileriyle benzer zorlukları yaşayan göçmenlere yardım etmek için bir yardım kuruluşuna katılıyor. İki yol da hem kardeşlerin yeni geldikleri bu yabancı yere uyumlarını kolaylaştırıyor – bu şekilde ruh sağlıklarını korumalarına destek oluyor- hem de bulundukları yere zenginlik katıyor. Ayrıca benzer durumları yaşayan insanların zorluklarının duyulmasına, görülmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına katkı sağlıyor.

KAYNAKÇA

Ekici, S., & Tuncel, G. (2015). Göç ve insan. Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi5(1), 9-22.

Ilgar, M. Z., & Coşgun Ilgar, S. (2015). Göç ve göçmenliğin psikolojik yansımaları (Vatansız vatandaş olmak). Disiplinlerarası Göç ve Göç Politikaları Sempozyumu 2015, 159–177. İstanbul: İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi